
Barselona’nın ne kadar renkli, canlı, estetik olduğu hakkında her gidenden bir şeyler duyarız. Bu fikrin “gerçek anlamda” baş mimarı Gaudi ve onun eserleri elbette. Gaudi’den bağımsız bir Barselona düşünülemez elbet. Biz de Etstur ile İspanya’da geçirdiğimiz bir haftalık turda bu ismi hem sıkça duyduk hem de eserlerini yerinde görme şansı yakaladık. Benim zihnime kazınan en güzel manzaralarsa Park Güell’dendi…
Bir zamanlar, Katalan soylusu olan Eusebi Güell adında bir sanayici, Barselona’nın önde gelen ailelerine yaraşır bir yaşam alanı kurma hayaliyle dönemin dahi mimarı Antoni Gaudi’den yardım ister. Yalnızca asillerin ve zengin ailelerin yaşayacağı bu izole bölgede 60 civarında ev, parklar ve bir pazar yerinin inşa edilmesi kararlaştırılır. Ancak Gaudi’nin bir başka eseri olan La Sagrada Familia’nın önünde gerçekleşen bir kaza sonucu beklenmedik ölümü, Park Güell projesinde yer alan evlerin fahiş fiyatları ve daha da önemlisi birçok ailenin buraya taşınarak afişe olmak istememeleri nedeniyle proje tamamlanamaz. 1923’te tamamlandığı kısmıyla halka açılan Park Güell sayesinde Barselona; dünyanın en renkli parkına, en uzun bankına ve paha biçilemez bir mirasa sahip olur.
Şekerden Yapılmış Bir Mahalle Gibi…
Kırık camlar ve çinilerle her yeri süslenen park masallardaki şekerden evleri andırıyor insana. Tamamını göz önüne alınca burası şekerden yapılmış bir mahalle gibi…
Parkın içinde yapımı tamamlanan 3 evden yalnızca biri kimliği açıklanmayan bir aile tarafından satın alınmış. Bunun dışında yokuşun üst tarafından yapılan girişlerde solda kalan ilk ev, Francesc Berenguer tarafından Antoni Gaudi için tasarlanmış ve Gaudi ölümüne kadarki süreçte burada yaşamış. Bugün ise bu bina Gaudi Müzesi olarak kullanılıyor.

Bir zamanlar Gaudi’nin yaşadığı ev, şimdilerde müze olarak kullanılıyor.
Oldukça geniş bir alana kurulan Park Güell’in bir park olduğunu söylemek hem yanlış hem de yetersiz bence. Burası için gerçek bir yaşam alanı demek mümkün. Antoni Gaudi burayı tasarlarken içinde yaşayanların tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir potansiyel yaratmış. Pazar alanından parka, güvenlikten sulama kanalı ve sarnıca kadar tüm detaylar hesaba katılmış.

Park Güell’in simgesi bukalemun…
Hayal Gücü Dehayla Bir Araya Gelince…
Zemini kumla kaplı olan teras, Barselona’nın kuşbakışı izlenebildiği, açık havalarda denizin de görülebildiği muhteşem bir manzara sunuyor. Kenarlarda kesintisiz bir yay biçiminde yer alan bank ise Guinness rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en uzun bankı. Beton üzerine kırık çini parçalarının döşenmesiyle oluşan bu oturma kısmı şaşırtıcı biçimde rahat. Burada saatlerce oturan biri ne bel ağrısı yaşıyor ne de boyun. Koyu bir Katolik olan Gaudi, eserlerinde dini motifler kullanmasıyla biliniyor.

Kumla kaplı terastan süzülen yağmur suları alt kattaki kolonlardan süzülerek sarnıçta birikiyor. Bütün arazi bu biriken suyla sulanıyor.
Bu teras alanına tepeden bakıldığında “bir demet gül” silueti ortaya çıkıyor. Bu da Hz. Meryem’i simgeleyen sembollerden biri. Bu alanın kum zemine sahip olmasının nedeni ise yağmur sularının altında yer alan su kanallarına ulaşması ve sarnıçta suların biriktirilmesi. Bu kadar geniş bir alanda, bu kadar yeşil bir arazinin sulanması için yağmur suyunun biriktirilmesi dahice…

Pazar yeri…
Terasın altında yer alan sütunlarla dolu alanı ise bir pazar yeri olarak düşünmüş Gaudi. Girişte yer alan başında sepet taşıyan kadın heykeli, Gaudi’nin çalışan, emekçi kadınlara duyduğu saygının bir göstergesi. Tavanda, duvarlarda kırık çiniler, cam parçaları, gazoz kapakları, şişe mantarları her türlü malzemeyi kullanmışlar. Hatta Gaudi’nin mesai bitimlerinde cam ve çini fabrikalarından atılmış çuval çuval kırık çini ve cam parçalarını topladığı söylentileri dolaşıyor etrafta.
Benim en sevdiğim kısımsa okyanus dalgalarını andıran kolonların yer aldığı koridor oldu. İnsanları felsefi düşünceye yönlendirmek için bu kısmı bu şekilde tasarlamış Gaudi. Felsefeyi bilemem ama yolun başında dururken birden içeri doğru yürüme isteği uyanıyor insanda. Tura aileleriyle katılan çocuklar içgüdüsel olarak doğrudan duvarlara tırmanmaya başladılar.

Bu koridor okyanus dalgalarından ilham alınarak tasarlanmış…
Turistlerin en sevdiği yer ise biri güvenlik kulübesi diğeri küçük müze olan iki küçük yapı. Tabii bukalemunu ve ejderha başı figürlerini de unutmamak gerek. Bunları etrafında insanlar olmadan fotoğraflamak neredeyse imkansız. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Park Güell, Barselona’da mutlaka görülecek yerler listenizin en üst sıralarında yer almalı. Buraya en az 2 saat ayırmak gerek bence.

Kokular, insanların hatıralarını canlı tutmakta önemli bir yer tutarmış. Lavanta kokusu bana Park Güell’i hatırlatacak bundan sonra…
Gittiğiniz yerlerden ufak tefek hediyelikler almayı seviyorsanız buradaki seyyar satıcılardan anahtarlık ve magnet gibi şeyleri oldukça ucuza burada buluyorsunuz. Yemyeşil arazide binbir çeşit çiçek ve ağaç var ama lavantalara mutlaka dokunun ve avuçlarınızı koklayın.
Park Güell’e gelmişken mutlaka:
– Çinili banka kurulup, manzaranın tadını çıkarın ya da kitabınızı okuyun hem de saatlerce…
– Bahçe alanında uzun bir yürüyüş yapıp bolca fotoğraf çekin. Burası şehrin ortasında bir vaha gibi.
– Gaudi Müzesi’nin içini gezin. Burada Gaudi’nin başka projeler için tasarladığı mobilyaları görün.
– Magnet, anahtarlık vs. gibi hediyelik alışverişinizi buradan yapın. Pazarlık kabul ediyorlar.
Tuğçe Sızan Erdoğan
Temmuz 2015