Koyu Mod Açık Mod
Koyu Mod Açık Mod

Safranbolu’dan Çeşm-i Cihan Amasra’ya Doğru…

Safranbolu’da nereleri gezip, neler yediğimi bir önceki yazımda detaylarıyla anlatmıştım. Bugün; Kristal Tepe’yi, Bakacak Tepesi’ni, Amasra’nın tarihi yerlerini ve merkezini dolaşacağız.

Geçmişe yaptığım etkileyici bir yolculuk sonrası pamuk gibi yatağımdan kalkıp hareket etmek çok zor geliyor ama buranın havasından mı suyundan mı bilmem bu his çok kısa sürüyor.

Hemen toparlanıp odadan çıkıyorum ve Bağlarsaray Otel’de zengin açık büfe kahvaltımızı yapıp, Kristal Tepe’ye doğru yola koyuluyoruz.

Bağlarsaray Otel
Bağlarsaray Otel

Kristal cam teras, Tokatlı Kanyonu üzerinde, yerden 80 m yükseklikte ve 11 metre genişliğinde olup, yelpaze şeklinde kurulmuş. Manzarası da tahmin edebileceğiniz üzere alabildiğine yeşil. Roketatar mermisinin bile kıramadığı özel malzemelerden yapılan teras, 200 kişiyi taşıyabilme özelliğine sahip.

75 ton ağırlığı kaldırabilecek kadar sağlam çalışılmış yapının Türkiye’de başka bir örneği olmadığını da belirteyim. Kanyon üzerine yapılması bakımından dünyada benzer bir örneği Arizona’da bulunuyor. Bol doğa manzaralı müthiş bir seyir keyfini dilediğinizce sürebilmeniz için burada bir kafe de mevcut.

Kristal Tepesi
Kristal Tepe

Cam olmasından kaynaklı yüksekliği birebir hissettiğiniz kristal tepede, yükseklik korkusu olanlara klasik bir tavsiyem olacak: Sakın aşağı bakmayın!

Bugün ikinci durağımız Amasra’ya adını veren Kraliçe Amastris (hikayesini aşağıda anlatacağım) kadar etkileyici olan Bakacak Tepesi! 1460 yılında Cenevizliler’in elinde bulunan Amasra’ya düzenlediği sefer sırasında Fatih Sultan Mehmet, ilçenin manzarasını panoramik olarak görebildiği Bakacak Tepesi’nden bakar ve ağzından şu kelimeler dökülür: ‘’Lala, lala! Çeşm-i Cihan bu m’ola!’’ (Dünyanın göz bebeği burası mı?). Fatih Sultan Mehmet daha sonra, ‘’Bu kadar güzel bir yere zarar vermek istemem, kalenin anahtarını bana getiriniz.’ der ve kale komutanı, anahtarı Fatih’e teslim eder. Böylece şehir savaşmadan alınmış olur.

Solumuz masmavi, sağımız yemyeşil. Amasra’nın güzelliği tüm çıplaklığıyla karşımızda… Bakacak Tepesi’nin az ilerisinde, köylülerin kendi elleriyle yaptığı yerel ürünlerin satıldığı bir pazar var. Reçeller, kuru erikler, pestiller, kestaneler… Burada serbest zamanımızı kullanıp hem alışveriş yapıyoruz hem de müthiş manzaranın keyfini çıkarıyoruz.

Fazla vakit kaybetmeden Karadeniz’in şirin, samimi ve büyüleyici ilçesi Amasra’ya doğru yola çıkacağız. Amasra yolunda ne kitap okumak istiyorum ne de başka bir şeyle uğraşmak. Manzara o kadar güzel ki, sakinleştirici bir müzik eşliğinde sonsuz yeşilliğe bakıp terapi yapmak en iyi tercih olacak.

Amasra'nın yemyeşil ağaçlarla çevrilmiş yolu.
Amasra’nın yemyeşil ağaçlarla çevrilmiş yolu.

3000 yıllık bir geçmişe sahip bu güzel yerde, ilçe merkezini gezmek 2 saatten az zamanınızı alıyor. Deniz kokulu rengarenk binalarla süslenmiş sokakları, daha ilk geçişinizde kaybolmanızı imkansız kılacak şekilde hafızanıza kazınıyor.

Amasra’nın tarihine doğru yol alıyoruz. Altından deniz geçen Kemere Köprüsü, Sormagir mahallesi ile Boztepe-Zindan mahallesini birbirine bağlıyor. Sormagir Kalesi girişinde iki adet kapısı bulunan kaleyi, Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını genişleten Claudius’un yaptırdığı tahmin ediliyor. Kaleyi dolaştığınız süre içerisinde Bizans ve Roma’ya ait çok sayıda kabartmalara ve yazıtlara rastlayacaksınız.

Kemere Köprüsü
Kemere Köprüsü

Köprüden tam karşıya baktığınızda ise yalnız ve ıssız Tavşan Adası’nı göreceksiniz. İsmini, üzerinde yaşayan tavşanlardan aldığını kolaylıkla tahmin edebiliyoruz. Adanın bir ucunda kaya boşluğu mevcut olup, eskiden hastaları o aralıktan geçirince iyileşeceklerine inanıyorlarmış. Amasra Kalesi’nin tarihini dinleyip gezimize devam ederken yaratıcı Amasralıların bahçesine takılıyor gözümüz.

Amasralıların çizme, terlik ve çoraplara çiçekler dikmesi hayranlık uyandırıcıydı.
Amasralıların çizme, terlik ve çoraplara çiçekler dikmesi hayranlık uyandırıcıydı.

Kemere sokağında ilerlerken küçük kilise olarak bilinen şapeli, bir dönem yörede hüküm sürmüş Cenevizlilerden kalma kabartma armalarını, kalenin iç surlarını ve 9. yüzyılda Bizanslıların kilise olarak yaptırdığı, 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet’in fethi sonrasında camiye çevrilen Fatih Camii’ni görüyoruz.

Hep güzelliklerinden bahsettik ama hüzünlü bir anısı da var bu kentin. Sahilden geçerken, Amasralı olduğunu her fırsatta söyleyen ve Amasra’yı tanıtmaya çalışan, geçirdiği trafik kazası sonucu hayata erken yaşta veda eden genç müzisyen Barış Akarsu’nun denize karşı gitar çalarken yapılan heykelini görüp hüzünleniyoruz.

Barış Akarsu heykeli
Barış Akarsu heykeli

Bu ufak ve sevimli yerde dolaşacağımız noktaları tamamladık ama balığını ve salatalarını tatmadan gitmek olmaz deyip Mavi & Yeşil Restoran’da karnımızı doyuruyoruz. Yaklaşık 2 buçuk saat fotoğraf çekmemiz ve dolaşabilmemiz için verilen serbest zamanı kullandıktan sonra İstanbul’a doğru yola çıkıyoruz.

Amasra sahili
Amasra sahili

Amasra’nın Tarihi: Amasra, ismini Pers prensesi Amastris’ten alır. Anadolu’da hüküm süren Pers işgalini sona erdirmek isteyen Büyük İskender, generali Craterus’u Amastris ile evlendirir. Kısa süre sonra bu evlilik sona erer, Amastris’in sonradan yaptığı iki evlilik de ayrılıkla sonuçlanır.

Amasra’nın tarihi MÖ 12. yüzyıla kadar uzanır. Amastris MÖ 322’de Herakleia derebeyi olan Dionysios’la evlenir ve böylece Karadeniz’e gelmiş olur. Amasra’yı çok beğenir, imar ederek buraya kendi adını verir. E bu kadar anlatmışken hikayenin sonuna da kısaca değineyim, Amastris Batı Karadeniz’deki 4 birliği birleştirerek Sesamos adını verir. Amasra’nın bilinen ilk ismi de Sesamos olur böylece. Oğulları annelerinin bu kadar güçlenmesinden rahatsızlık duyup, MÖ 284 yılında onu boğarak öldürürler. Amastris’in eski eşlerinden biri durumu öğrendikten sonra politik karışıklık çıkararak oğullarını öldürüp eski karısının intikamını alır.

Entrikalar ve ihanetlerle dolu bu kısa tarih bilgisinden sonra size yapabileceğim en büyük iyilik, önünüzdeki ilk hafta sonu Safranbolu Turu’na gitmenizi tavsiye etmek olacak.

Etstur’un Safranbolu Turu’na katılmak için tıklayın…

Cansu Yıldız

Cansu Yıldız

10 Ekim 1990 yılında İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi İletişim Tasarımı ve Yönetimi bölümünden mezun oldu. Aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Radyo ve TV Programcılığı mezunu. Önemli markaların sosyal medya uzmanlığını üstlenen Eren Caner’den Sosyal Medya Uzmanlığı eğitimi aldı. Televizyon kanalında kurgu asistanlığı yaparak başladığı deneyimlerine; birkaç dergide ve çok satılan bir gazete tarafından çıkarılan Çağdaş Türkçe Sözlüğü’nde sırasıyla editör yardımcısı, editör/redaktör olarak devam etti. Şimdilerde Etstur’da editör olarak çalışıyor.

Önceki Yazı

Amara Sealight Elite’in Dünyaca Ünlü Lezzetleri

Sonraki Yazı

Yılbaşının En İhtişamlı Kutlandığı Şehirler