Karşısına geçtiğimizde ceketlerimizin düğmesini ilikleme ihtiyacı hissedeceğimiz; yaşlı, hem de çok yaşlı bir tarihi bekçiden bahsetmek istiyoruz. Dicle Nehri’nin kenarında, sırtını kayalıklara yaslamış, muhteşem kalesi ve kentin iki yakasını bir araya getiren tarihi bir taş köprü ile asırlardır mutlu mesut yaşayan Hasankeyf burası. Batman’da bulunan bu tarihi kent; yaşlandıkça güzelleşmiş, güzelleştikçe efsaneleşmiş. Ülke sınırları içinde böyle bir yerin varlığını bilmek bir mutluluk sebebiyken, bu antik kentin atmosferini solumanın hazzını varın siz düşünün.
Adım Başı Uygarlık
Doğu her zaman mistik havası ile karşımıza çıkmış gizemli bir coğrafya. Doğu’nun rengi kahverengi, yemekleri baharatlı, insanı içten, tarihi heybetli… İşte tüm bu özellikleri ile Doğu’nun kimliğini oluşturan Hasankeyf’in hikayesi 10 bin yıl önceye kadar dayanıyor. Geçirdiği 10 bin yılda; Mitannin, Asur, Urartu, İskit, Med, Pers, Makedonya, Roma, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve son olarak Osmanlıların egemenliğine girmiş burası. Bölgenin bu özelliği, adım başı başka bir uygarlığın varlığını hissetmenize olanak sağlıyor.

Kaleden Tarihe Bir Bakış
Hasankeyf’e vardığınızda tarihi bir efsanenin masal kahramanlarını görmek sizi fazlaca heyecanlandıracak. Bu kahramanların en ünlüsü Hasankeyf Kalesi. Sarp kayalar üzerine inşa edilmiş kale, tamamen doğal malzemelerden oluşuyor. Kale, önceden bir yerleşim alanıymış fakat Bizanslılar Sasaniler’e karşı korunmak için bir kaleye ihtiyaç duymuşlar ve bu mükemmel yapıyı oluşturmuşlar. Yaklaşık 200 metre yüksekliğinde olan bu kalenin içinde gizli geçitler ve iki saray bulunuyor. Büyük olan saray, 2 katlı. Önceden alt katında dükkânların olduğu söyleniyor ve bu sarayın yakınlarında da bir kule bulunuyor. Küçük saray ise Eyyubiler tarafından inşa edilen, çok gizemli bir yapı. Sarayın penceresi üstünde bulunan aslan kabartmaları sevgiyi ve saygıyı temsil ediyor. Küçük sarayın içinde ayrıca Dicle Nehri’ne uzanan bir gizli geçit de bulunuyor. Geçmiş hayatların heybetli bir özeti olan bu yapı, Hasankeyf’in portresini oluşturuyor.

Sanatın Estetik Şahitleri
Hasankeyf’te bulunan tarihi taş köprü için şu tanımlamayı yaparak klişelerin kucağına atlamak istiyoruz: Geçmiş ve geleceği birbirine bağlayan köprü… Tahmin dahi edilemeyecek kadar eski bir tarihe dayanan bu köprü, günümüzde tek bir kemer kısmıyla ayakta. Bu köprünün ilginç tarafı ise eskiden orta kısmının ahşaptan olmasıymış. Savaş sırasında ahşap kısım çıkartılarak, düşman askerlerinin kente ulaşması engelleniyormuş. Orta Çağ döneminin en büyük köprüsü olarak bilinen eser, fazlasıyla zarar görse de gizemini korumaya devam ediyor. Özellikle köprünün ayakları üzerinde bulunan akrep ve aslan kabartmalarına dikkat edin. Çünkü onlar, asırlar önce sanatın yeryüzünde var olduğunu kanıtlayan en estetik şahitler arasında bulunuyorlar.

Hasankeyf, Günübirlik Bir Macera
Kale ve köprüden başka eserler de bulunuyor burada. Kilise kalıntıları üzerine inşa edilen Ulu Camii ve türbeler de ziyaretçilerin uğrak yeri. Mağaraların içinde ve Dicle Nehri kenarında yer alan mütevazı restoranlar size harika lezzetler sunarken, tarihten de kopmamanızı sağlıyor. Yemeğinizi yedikten hemen sonra, Dicle Nehri’ne doğru Türk kahvenizi yudumlamak, burada yapılabilecek en keyifli iş. Bu keyif kaç gün sürer diye düşünmenize sebep olmadan söyleyelim, Hasankeyf’te konaklama imkânları maalesef sınırlı. Şehir merkezinde de çok fazla otel bulacağınızı söyleyemeyiz. Bu yüzden Hasankeyf, genellikle günübirlik gezi rotaları arasında bulunuyor. Bir günlük de olsa bu eşsiz tarihi masalın kahramanı olmak için, Hasankeyf’i seyahat planınızın en güçlü köşesine koymalısınız.