
Bayram tatilini fırsat bildik ve hazır herkes bir yerlerdeyken İstanbul’un boşluğundan istifade edip ne zamandır gitmek istediğimiz Atatürk Arboretumu’na doğru yola koyulduk. Bugüne kadar güzelliğini hep fotoğraflardan bildiğimiz arboretumu yaşamak, havasını içimize çekmek mükemmeldi!Yaşadığımız şehirde yeşile, doğaya özlemimiz o kadar çokmuş ki burada geçirdiğimiz birkaç saat bile kendimizi bir masal diyarında hissetmemize yetti.
Daha girişteyken şöyle bir içeriyi süzen herkesin içinde hissettiği huzurun ve ferahlığın yansımasını bir diğerinin gözlerinden okuyabildiğine bahse girerim. Girişte bilet kesen görevlinin bulaşıcı neşesi de buraların havasından olsa gerek.
Arboretum Ne Demek?
Arboretumlar, bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla orijini ve yaşları belli, her biri doğru ve dikkatli bir şekilde bir araya getirilmiş olan ağaç ve diğer odunsu bitkilerin, uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilendiği tabiat parçalarıdır. Başka bir açıdan bakıldığında arboretumlar, eğitim ve bilimsel yanları ağır basan birer canlı bitki müzeleridir.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nin bilimsel inceleme ve gözlem alanı olan Atatürk Arboretumu ise, 296 hektarlık bir orman arazisi üzerinde kurulmuş ve dikkatle incelenmeyi bekleyen yüzlerce bitkiye sahip. Bu canlı bitki müzesinde 2000 civarında farklı bitki türü bulunuyor. Her bir türün Latince ve varsa Türkçe adı altlarındaki küçük tabelalarda yazıyor. Her hafta çiçek açan bitkiler de girişteki panoda duyuruluyor.
Doğayla İç İçe, Uzun Bir Yürüyüşe Hazırlıklı Olun!
Bu huzurlu bahçede, iki yanında ağaçlar uzanan uzun yürüyüş parkurları bulunuyor. Bir ucundan yürümeye başlayınca ortamın havası ve manzarası sizi alıp götürüyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. Arboretum içerisinde, su kaplumbağalarına, ördeklere ve kuğulara tahsis edilmiş üç tane de gölet bulunuyor. Doğayı keşfe çıktığınız yürüyüşün sonunda biraz dinlenmeye ihtiyaç duyarsanız, göletlerin kıyılarında bulunan banklarda oturmak veya yeşilliklere uzanmak iyi bir seçenek olabilir.
Hiç çıkmak istemeyeceğiniz bu doğal güzellik içerisinde enerjiniz tükenmeden gezinebilmek için mutlaka çantanızda yiyecek bir şeyler bulundurun. Çünkü doğallığı bozmamak adına içeride herhangi bir büfeye veya kafeye yer vermemişler; bence iyi de etmişler.
Biz Biraz Yoldan Çıktık
Yollar, ağaçlar, kuşlar, çiçekler… Her şey o kadar güzeldi ki biz kendimizi doğaya fazla kaptırdık ve ormanın iç kısımlarına doğru ilerleyen patikalara daldık. Gökyüzünü kaplayan ağaç dalları altında yürümek de çok keyifliydi. Her yerde çeşit çeşit mantarlar vardı. Bunlar yenir mi yenmez mi diye düşünürken, elinde bir poşet turuncu şapkalı mantarla yolun karşısından gelen bir amca gördük. Ancak, zehirli ve yenilebilen mantarları birbirinden ayırt etmek bilmeyen biri için zor olduğundan, yabani mantar toplama işini uzmanlara bırakmaya karar verdik ve yolumuza devam ettik.
Kendi halinde yılanlar, çekirgeler, rengârenk kelebekler, cıvıl cıvıl öten kuşlar yol arkadaşlarımız oldular. Tabii bunlar sadece görebildiklerimizdi. Bir ara, koşan bir hayvanın ayak seslerini duyduk; ormandaki karacalardan biri olabilir.
Kendimizi harika bir tablonun içinde bulmuşken bir mızıka, bir marakas ve şıklayan parmaklar eşliğinde doğanın müziğine eşlik ederek yürümeyi ihmal etmedik. Son olarak da göletin kıyısında dinlenirken bu güzel atmosferde nefes egzersizleri yaptık, tüm hücrelerimizi oksijenle besledik, gençleştik, güzelleştik.
Atatürk Arboretumu’na Nasıl Gidilir?
Yeri Bahçeköy’de ve ulaşımı pek zor değil. Tabii bizim yolculuğumuzun çıkış noktası Kartal olduğundan yolda geçirdiğimiz süre biraz uzundu ama onun da tadını çıkarmayı bildik! Taksim-Hacıosman metro hattında Hacıosman durağından çıkış yaparak 10 – 15 dakikada bir kalkan 42HM numaralı Bahçeköy otobüsüne binip Kemerburgaz Yolu durağında iniyorsunuz. Bu hatta yollar da çok keyifli olduğundan zaman hızla geçiyor ve sıkılmadan durağa ulaşıyorsunuz. Kemerburgaz yolundan 5-10 dakika kadar yürüyorsunuz ve işte o an; Atatürk Arboretumu hemen solunuzda!
Sakinliğini ve huzurunu hiç kaybetmeyen bu bahçede, kendinizi sadece kuşların ve doğanın sesine bırakın. Sizi tekrar buradaymışçasına mutlu edecek, harika fotoğraflar çekmeden dönmeyin. Bol bol yürüyün, doğanın tadını çıkarın. Doğayı sevin. Doğa kendisini seveni sever!
Karadeniz Mutfağının İstanbul’daki Temsilcisi Anzer Sofrası
Atatürk Arboretumu’ndaki oksijeni bol turumuzdan sonra iyice acıkmıştık. İlk gözümüze kestirdiğimiz yerde otobüsten inmeye karar verdik. Anzer Sofrası, köşesinden bize göz kırptı ve biz de Kefeliköy durağında inip doğruca içeri girdik. İçeride o kadar içten bir karşılama ve bayramlaşma yaşandı ki yüzlerimizdeki gülümseme ikiye katlandı. Menü ve siparişler konusunda bize yardımcı olan arkadaş da bir o kadar neşeliydi.
Anzer Sofrası, Doğu Karadeniz mutfağı olarak hizmet veren bir aile restoranı. Ana menüde kullanılan tüm malzemeler Doğu Karadeniz’den geliyor ve yemekler yöresel özellikleri değiştirilmeden, orijinal tariflerine bağlı kalınarak yapılıyor. Ve kesinlikle çok lezzetli oluyor!
Her şey o kadar lezzetli görünüyordu ki ne seçeceğimizi bilemedik ve ortaya karışık birkaç şey söylemeye karar verdik. İyi ki öyle yapmışız! Karalahana çorbası, karalahana sarması, meşhur kuru fasulyesi, Trabzon güveci, mıhlaması, turşu kavurması, salatası, Laz böreği… Tadına baktığımız her şey bizi biraz daha mutlu etti. Anne eli değmiş bu yemekleri kesinlikle denemelisiniz! Karadeniz yaylalarından gelen lezzetleriyle bu güzel mekân, Sarıyer’de, Hacıosman Yokuşu’nun denize kavuştuğu yerde, Kefeliköy’de sizi bekliyor.
Bu lezzetli yemekleri hazırlayan Havva Sultan’a, restoranın işletmecisi Sait Bey’e ve ailenin tüm diğer üyelerine çok teşekkür ederiz. Hayatlarımıza güzel bir dokunuşta bulundunuz, sizi seviyoruz!
Hadi ertelemeyin, hemen bu hafta sonuna plan yapın! Önce Atatürk Arboretumu’nda sonbaharın renklerini yaşayın, ardından Anzer Sofrası’nda kendinize mükemmel bir ziyafet çekin. Kendinizi mutlu etmek için “şimdi”den daha güzel bir vakit olabilir mi?