Büyük gün geldi çattı! Asırlık lezzetlerin peşine düşüyor, Madrid’in 100 yıllık restoranlarının tadını çıkartmaya gidiyoruz. Sabahın ilk ışıklarında havalanacak uçağımız ile öğlen saatlerinde Madrid’e inmiş olacağız. Ayağımızın tozu, midelerimizin gurultusu ile ilk durağımız, 1827 yılından bu zamana hizmet veren Taberna Casa Alberto olacak. Tavernadan içeri girer girmez, yolculuk yorgunluğu uçup gidecek.
Menünün yıldızı hiç şüphesiz ki ağır pişmiş boğa kuyruğu olacak. Boğa kuyruğunu ilk kez tattığım anı hatırlayınca, daha önceden denememiş misafirlerin yüz ifadesini görmek için sabırsızlanıyorum doğrusu.

Akşam yemeğimiz 1839 yılından beri kralları ve kraliçeleri ağırlayan Lhardy olacak. Gümüş çatal bıçaklar, beyaz masa örtüsü, mum ışığı, açıldığından beri değişmeyen atmosferi, smokinleri üzerinde dans edercesine zarif yemek servisi yapan çalışanları ile ‘’Işınla beni Scotty’’ 1800’lü yıllara!

Sonraki günler; Madrid usulü Cocido’dan tutun da başka yerde bulamayacağınız lezzette bir işkembe yemeği olan Callos’a, değil Madrid’in, İspanya’nın en iyi omletini yemeye gideceğiz. Süt kızartması, tarçınlı ekmek tatlısı, sürpriz sufle gibi tatlıları da yalnız bırakmayacağız elbette.

Bu kadar değil elbet, dahası çok… Gerisi şimdilik sürpriz olsun, sonrasında gezip gördüğümüzü de yeyip içtiğimizi de gün be gün anlatmak sözüm olsun!
İnci Özay Hatipoğlu
Son Mastori