Koyu Mod Açık Mod
Koyu Mod Açık Mod

Halfeti’den Gaziantep’e Kadar Uzanan Bir Güneydoğu Düşü…

Güneydoğu Günlükleri – 2

Bir yanda doğanın can verdiği nehirlerin gücüne yenik düşmüş köyler, diğer yanda insanlığın avuçlarına bir mucizeyi bırakan doğa… Her yanı çelişkilerle dolu, her anı bambaşka duygulara kapı aralayan manzaralar… Yol boyu benzer şeyleri düşünüp durdum Etstur ile çıktığım Güneydoğu gezisinde… Ne sebeple olursa olsun, insanoğlunun doğaya verdiği zararın karşılığı hep çok daha ağır hep daha yıkıcı olmasına rağmen başka bir yerde, sanki aramızda hiçbir olmamış gibi mucizevi yönüyle bambaşka bir güzellikle çıkan doğa manzaralarıyla karşılaştım çünkü bu yolculukta. Birecik Barajı’nın sular altında bıraktığı Rumkale ne kadar hüzünlüyse, diğer yanda Fırat Nehri‘nin bereketini dağıttığı köyler hala bir umut olduğunu fısıldadı kulağıma… lets-go-gaziantep-04-825x600 Şanlıurfa’da sıra gecesiyle noktaladığımız harika bir gecenin sabahında, hepimizin yüzündeki o yorgun ifadeye inatla ışıl ışıl bir sonbahar sabahıyla karşıladı bizi Halfeti… Kıyıda bizi bekleyen teknemize atlayıp uçsuz bucaksız görünen maviliklere doğru yola düştük. Ege kıyılarında hissettiren bir güzellikle yol alırken çok geçmeden karşılaştığım manzaranın muhteşem, bir o kadar da hüzünlü hali biraz şaşırttı beni. Ve yıllardır gezi programlarında izlediğim Halfeti sokaklarının görüntüsü canlandı gözümde bir anda. İyi de burası benim bildiğim Halfeti’nin bir parçası değil! Evet, “sakin şehir” şanına yakışan havayı fazlasıyla hissettiriyor yarısı sular altında kalan Savaşan Köyü… Ancak zihnimde canlandırdığım Halfeti hayaline hiç yakışmıyor bu gördüklerim. Yine de güzel yine de muhteşem atmosferden bir nefes çektim içime ve kaldığım yerden devam ettim doğanın bu topraklar üzerinde oynadığı oyuna katılmaya… lets-go-gaziantep-03-825x600 2000 yılında Birecik Barajı’nın oluşturduğu göl birikintisiyle sular altında kalan Savaşan Köyü, aynı yıllarda boşaltılmış. Bir zamanlar çocukların oynadığı sokaklarsa şimdilerde suyun altında… Köyden geriye kalan birkaç ev, caminin ayakta kalmayı başarabilmiş minaresinin bir kısmı ve yaşananlara rağmen evi ayakta kalan köylülerden sadece biri kalmış. Biz Savaşan Köyü’nden dönüp Rumkale yakınlarından geçerek dönsek de eğer vaktiniz bolsa siz, köye uğrayıp ayakta kalmayı başarabilen evlerin arasında küçük bir zaman yolculuğu yapabilirsiniz. Ve eğer bizim gibi erken saatlerde gelmediyseniz, göl kenarındaki restoranlardan birine oturup kendinize enfes bir şabut balığı ya da Halfeti sofrasının olmazsa olmazı haşhaş kebabı ısmarlayabilirsiniz. Bizimse yolumuz uzun, öğle yemeği masamızda ise en az haşhaş kebabı kadar meşhur bir Gaziantep tadı küşleme var!

Tarih, Lezzet ve Sanatın Kesişme Noktası Gaziantep’te Neler Oluyor?
Şüphesiz Gaziantep’i yakından tanımak için birkaç gün yetmez. Ancak ben yalnızca bir gece kaldığımız Gaziantep’ten renkli, eğlenceli bir o kadar da lezzetli anılarla dönmeyi başardım. Halfeti’den yola çıkıp yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuğun ardından ulaştığımız Gaziantep, Güneydoğu turunda en az Mardin kadar merak ettiğim bir duraktı. Hatta ilk gün sadece konaklamak için uğradığımız Gaziantep’e tekrar gelmek ve sofrasına oturmak için sabırsızlıkla bekledim diyebilirim. lets-go-gaziantep-05-825x600 Şehre girdiğimizde tam da hayalimdeki Gaziantep karşıladı beni. Şık mağazaların çevirdiği geniş caddeler, hünerlerini ilk bakışta belli eden baklavacılar, el emeği göz nuru sedeflerin işlendiği atölyeler ve bakırın en güzel hallerini işleyen ustalar…

İlk durağımız Gaziantep’in dillere destan küşlemesini meşhur eden Halil Usta! İçeri girdiğimizde tek bir sandalyenin bile boş olmadığı restoranda “Acaba sıra bize gelecek mi?” diye küçük bir telaş yaşadık. Ancak çok kısa bir süre sonra bu telaşlı halimizden eser kalmadı. Çünkü küşlemesini bitiren gruplar birer birer kalkıyor yerinden. Zaten yemeği hızlıca bitirmek Halil Usta’nın ilk şartı! Çünkü saat kaç olursa olsun sizin yerinize oturmayı bekleyen bir grup hep oluyormuş. Bu yüzden yemeğinizi olabildiğince hızlı bitirip bekleyenlere yer açmanız gerekiyor. Burası Gaziantep’in en iyi küşlemesini yapmakla meşhur olsa da; ben sadece Gaziantep’te değil, ülke sınırlarında bu kadar iyi bir et yenebileceğini sanmıyorum. Sanki haftalarca bekletilmiş kadar yumuşak ve leziz… Ancak bu kadar kalabalık bir restoran için değil haftalar, günlerce beklediğini bile zannetmiyorum. Sanırım Halil Usta’yı meşhur eden de  bu küçük sır! Ufak bir lezzet şöleninden sonra buradan ayrılırken damağımda yediğim küşlemenin tadı, aklımdaysa Zeugma Müzesi’nin gerçekten anlatıldığı kadar heybetli olup olmadığı kalıyor.

Çingene Kızın Rüyası…
Onlarca müzeyi gezmiş, yüzlerce tarihi eser görmüş olabilirsiniz. Ancak henüz Zeugma Müzesi’ni gezmediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Her biri binlerce yıllık olan mozaikler, üzerinde bulunduğumuz toprakların zenginliğini fısıldıyor usulca… Hepsi birbiriyle yarışan güzellikteki mozaikler, tarih sahnesinde oynanan oyunlara dair küçük kesitler sunan eserler ve ucu mitolojiye dayanan heykeller arasında dolaşırken zamanın derinliklerinde buldum ben de kendimi. Üstelik zaman içinde keyifli bir yolculuğa çıkaran bu müze, içinde sergilediklerinin aksine teknolojik açıdan oldukça donanımlı… Grup rehberlerinin çevreye rahatsızlık vermemesi için kullanılan cihazlardan münferit gezenler için birkaç dilde hazırlanmış tanıtıcı kulaklıklara ve müzenin birkaç noktasında bulunan dokunmatik bilgi ekranlarına kadar müze ziyaretçilerinin aradığı her şeye anında cevap veriyor. lets-go-gaziantep-06-825x600 Mozaiklerin gölgesi altında geçen bu ziyaret boyunca herkes gibi beni de en çok etkileyen şey tabii ki Çingene Kızı Mozaiği oldu. Özel bir alanda ve ışıksız bir ortamda sergilenen mozaik, dönem koşulları düşünüldüğünde fazlasıyla çarpıcı bir eser. Çingene bir kızı andıran mozaiğin hakkındaki birkaç rivayetten biriyse aslında üzerindeki siluetin çingene bir kıza değil de Büyük İskender’e ait olduğu… Gözleriyle sizi takip eden Çingene Kızı’nın boyutu diğer mozaiklere göre daha küçük olsa da üzerimde bıraktığı etki hepsinden büyük oldu haliyle. Çıkışta bizi bekleyen müze mağazasından ise çantama birkaç mozaik magneti ve tanıtım kitapları atıp döndüm. Sıkı bir alışveriş tutkunuysanız sizin buradan ayrılmanız biraz güç olabilir. Kitap ayraçlarından mozaik bardaklara, çantalardan şallara kadar pek çok hediyelik eşya müze ziyaretçilerinin başını döndürüyor çünkü.

Gaziantep Bu Kadarıyla Biter mi?
Asla bitmez! Bakırcılar çarşısını şöyle boydan boya gezmeden, sepetleri envai çeşitteki bakır eşyalarla doldurmadan, hatta tezgahın başına oturup bakırı ustasıyla beraber ezmeden, baklava yemeden, sabah kahvaltısını katmerle yapmadan ya da Antep fıstıklı ezmelerden tatmadan… 825x600 Yani aslında Gaziantep’in sofrasına oturmak, Gazianteplilerle beraber yiyip içmek için günler yetmez. Ancak kısacık zamana inatla şehrin nefis masasına biraz daha yaklaşmak istiyorsanız;

Katmerci Zekeriya Usta’da sabah kahvaltısı yapmayı,
– Halil Usta’da dumanı üstünde bir küşleme tabağının tadına bakmayı,
Tahmis Kahvesi’nde bol köpüklü bir Türk kahvesi içmeyi,
İmam Çağdaş’ta kebap ve lahmacunun sefasını sürmeyi,
– Koçak’ta bol fıstıklı bir baklava ya da dolama denemeyi, ihmal etmeyin!

Nilay Kaya
24 Ekim 2014

Nilay Kaya

Nilay Kaya

3 Mart 1988’de Kocaeli’de doğdu. Trakya Üniversitesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü’nü bitirdi. Turizm sektöründe geçirdiği birkaç yıldan sonra ani bir kariyer değişikliğiyle Etstur’da sosyal medya temsilciliği yapmaya başladı. Yakın dönem edebiyatçılarından Murat Gülsoy’un Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Yaratıcı Yazarlık kursuna katılmasının ardından Etstur’daki görevini editör olarak sürdürmeye başladı.

Önceki Yazı

Her Yaştan Misafirin Damağında İz Bırakan Atıştırmalıklar Maxx Royal’de…

Sonraki Yazı

Safranbolu'nun Gastronomik Hazinesi: Safran