Berlin; Almanya’nın başkenti, en büyük şehri ve aynı zamanda da bir eyalet olduğundan ilk başta gözünün korkması, “Eyvah! Koskocaman… Gez gez bitmez” diye düşünmen çok normal. Ancak için rahat olsun, Berlin’in hakkı yalnızca 2 gece 2,5 gün!

Bu söylediğim inanılmaz gelecek belki ama uçaktan inip körüğün dibindeki pasaport kontrolünde sıra beklerken, hemen yanındaki bantta dönen bagajını görünce, alışılagelmiş devasa havaalanlarına kıyasla bu kadar ufak bir terminal karşısında şaşıracaksın.

East Side Gallery (Berlin Duvarı’nın 1.3 km uzunluğundaki parçasından oluşan açık hava galerisi), Check-Point Charlie, Brandenburg Kapısı, Reichstag (Parlamento) Binası, Yahudi Anıtı, Berlin Katedrali, Müzeler Adası, Berliner Fernsehturm (TV Kulesi) vb. tarihi yapılar, Alexanderplatz, Potsdamerplatz ve Kurfürstendamm (yani nam-ı diğer Ku’damm) gibi meydanlar ile dolu dolu bir şehir. Tek tek bunlardan bahsetmeyeceğim, yanına Berlitz gibi bir cep rehberi alarak bu bilgileri edinmen zaten kaçınılmaz.

Ps: Buraların hepsini 1 günde gezebilirsin.

Sizlere Instagram bloggerları gibi “ucuza bilet nasıl alınır, şehirde hangi metro veya otobüs kullanılmalı, konaklamayı nasıl ayarlamak lazım?” vb. şeylerden bahsetmeyeceğim, herkes bilir işini :) Ben gözden kaçırmaman gereken detaylardan kendimi sorumlu tuttum.

Berlin’e ne zaman gidilmeli dersen, cevabım kesinlikle Noel zamanı olur. Bütün sokaklar ve meydanlar öylesine süslü ve ışıl ışıl ki büyüleyici güzelliği karşısında çok etkilenecek ve kendini bir pazarın içinde kokuların da cazibesiyle bir şeyler tıkınırken bulacaksın.

Yeri gelmişken en güzel Noel pazarlarını da şöyle sıralayayım:

1- Gendarmenmarkt: Girişi ücretli (1€) olan tek pazar burası. Sebebi ise Berlin Konzerthaus. Alman ve Fransız Katedralinin tam ortasında, her akşam canlı müzik eşliğinde gezilebilir olması ve yoğunluğu engellemek.

2- Alexanderplatz: Müzeler Adası ve TV Kulesi’nin yakınında kurulmakta, içinde atlı karınca, dönme dolap ve mini bir buz pisti de var.

3- Ku-damm: Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche Batı Berlin’in Anıt Kilisesi ‘’Kırık Diş’’in etrafında kuruluyor aynı zamanda KaDeWe gibi popüler alışveriş merkezlerine de yakın olduğu için ideal bir konumda.

Pazarları gezerken ilk olarak sıcak bir içecek alma isteği duyacaksın. Hemen bir kupa kapıp hem içini hem de ellerini ısıtabilirsin. Ellerin doluyken alışveriş yapamayacağın için karar verme fırsatın olacak, böylece gereksiz alışverişten de kaçınmış olacaksın.

Ps: Pazarlarda verilen porselen kupalar depozitoludur,  pazardaki sayısız içecek mekanında tekrar tekrar doldurup içmeye devam edebilirsin, işin bittiğinde de herhangi birine bırakıp depozitonu geri alıyorsun.

Eğer sosis seviyorsan kömür ateşinde pişen sosislerin kokusu seni senden alacak (%100 dana olanları deneyebilirsin). Üzerine hardalı basıp yiyerek gezmeye devam et! Sonrasında bir tatlı yemeden de olmaz değil mi? Almanya’nın da hamurlu yiyecekleri kesinlikle çok iyi. Rengarenk şekerlemeler, nutellalı waffle’lar, pankekler gibi çok şey göreceksiniz ancak benim tavsiyem, aslında Çek tatlısı olan, Prag’da sürekli karşınıza çıkabilecek ‘Trdelnik’ (biz adına Döngel koyduk)! sıcak bir boruya sarılan şekerli ve tarçınlı hamur, döne döne pofuduk pofuduk pişiyor ve halka şeklinde şahane bir lezzete kavuşuyor. Zaten burnunuza kesin bunun da kokusu buram buram gelecek.

Milletimizin bir özelliği olarak önce gözümüzü sonra midemizi doyurmalıyız diye düşündüm. Sanıyorum ağızlara layık bir lezzet şöleni yaşadığımıza göre sokakları gezmeye devam edebiliriz. Sokak demişken sadece yayalar için 7 saniye yanan ışıkta karşı kaldırıma yetişmeye çalışırken ilk olarak kırmızı ve yeşil ışıklardaki garip adam sembolleri dikkatini çekebilir. Ne kadar değişik diye düşünmeye başlayabilirsin.

İlk gördüğümüzde biz de ne tipsiz bir sembol dedik ancak hediyelik eşya dükkanlarında da magnetler, baskılı sweatshirtler, kupalar görünce sempati duymaya başladık. Bunların adı: Ampelmann. 1990’dan önce iki Alman devleti, farklı Ampelmännchen figürleri kullanıyormuş, 1990’da birleşmeleri ile yaya geçitlerindeki trafik ışıkları bu hali almış. Avrupa’daki ilk trafik ışığı uygulaması, 1924 yılında Berlin’de hayata geçmiş. Hatta bu trafik ışığını görmek için Potsdamerplatz’daki Sonny Center’a gitmeni tavsiye ederim.

Gitmişken hadi bir de akşam yemeğimizi yiyelim dersen, burada 2 önerim olacak:

1- Lindenbrau Restaurant Menü: Brezel, Patates & Salatalıklı Püre eşliğinde ½ Izgara Tavuk.

2- Corroboree Restaurant Menü: Domates Çorbası.

Almanya söz konusu olunca sıra arabalara ne zaman gelecek diyen erkek çocuklarını duyar gibiyim. Dünya’da en fazla otomotiv ticaretini gerçekleştiren ülkedeyken bahsetmemek olmaz. Bilenler vardır, Mercedes Benz ve Porsche Müzeleri Stuttgart’ta, BMW Müzesi Münih’te, Volkswagen Müzesi ise Wolfsburg’da yer alıyor. Berlin’de ne var dersen tamamen rastlantısal olarak bulduğumuz Classic Remise‘ye gitmeni şiddetle tavsiye ederim. Sadece Alman değil camaro, mustang gibi Amerikan klasik araba tutkunları için de birebir. Burası aslında tam bir müze sayılmaz aynı zamanda galeri yani araç satın alabilirsin. Ayrıca bir otopark görevi de görüyor ama bildiklerimize pek benzemiyor. Arabalar için özel kabinler var, bu kabinlerin sıcaklığı ve havanın nemi özel olarak dengeleniyor. Aracınızı aldıktan sonra burada muhafaza etmeye devam edebiliyor ve tüm bakımlarını burada yaptırabiliyorsunuz. Her gün saat 19.00’a kadar açık, herhangi bir giriş ücreti de bulunmuyor.

Berlin’den Ne Alınır?

Müzelerden bahsetmişken Berlin’de toplam 175 müze ve sayısız sanat galerisi var. Bunların içinde en çok bilinen Bergama Müzesi. Alınmış mı, çalınmış mı yoksa biz mi sahip çıkmamışız bilemem ama Türkiye’den de eserler mevcut. Detaylıca anlatmama gerek yok; tarih, sanat, bilim neye merakın var ise ona göre bir müze seçebilirsin. Bense buradan hepinize çok ilginç bir galeri tavsiye etmek istiyorum. Modern resimler, karikatürler, rengarenk graffitiler içinde keyifli hissedecek binanın merdivenlerinden itibaren selfie çekmeye başlayacaksın. Neurotitan’da aynı zamanda çok uygun fiyatlara bir tablo satın alabilirsin.

Başka ne alabiliriz bu Berlin’den? Çocuklar ve ruhu çocuk kalanlar binbir çeşit fındıkkırana ne dersiniz? Almanya’nın ahşap oyuncakları hem çeşitlilikleri hem de sağlamlıkları ile çok meşhur. Biz de oyuncakçılarda kendimizi resmen kaybettik. Baktıklarımızın içinde de en çok bayıldığımız artık bir sembol haline gelmiş olan ‘’Nutcracker’’ oldu, Türkçesi “Fındıkkıran!” O kadar çok çeşidi var ki sen en iyisi Ku’damm’daki Kaethe-Wohlfahrt oyuncakçı dükkanına bir uğra.

Ku’damm’a gelmişken saatinize bakın eğer saat başına yaklaşıyorsa, Europa-Center Alışveriş Merkezi’nin giriş katındaki dev deney tüplerinin içinde dolaşan sarı renkli sıvıları göreceksin. “Allah Allah, nasıl çalışıyor bu saat?” diye düşünürken nasıl hareket ettiğini görmen enteresan bir deneyim olacak. Haydi sonra da KaDeWe, Alexa, Bikini, Mall of Berlin gibi alışveriş merkezlerini gezmek isteyen devam edebilir. Ben pek sevmem, oralara hiç girmem, girene de mani olmam ama acıktık buralarda ne yiyelim dersen yine iki tavsiyem olacak;

Maredo ve Block House: Her ikisi de zincir, bir çok yerde rastlayabilirsin hangisi daha iyidir diye düşünmeden herhangi birine girip Steak Canavarı olabilirsin.

Bir de Berlin’de bir klişe var ne yazık ki! “Kreuzberg’de muhakkak Mustafa’s Gemüse Kebap‘a gidip döner yemelisin!” diyen olursa lütfen onları dinleme. Önünde inanılmaz bir kuyruk oluyor, o sırayı beklediğinize değmiyor. Ama dersen ki akşam eğlenelim o zaman Kreuzberg’deki Tresor, Wathergate, Chalet, Berghain gibi popüler mekanları öneririm. Gece hayatı denince tekno, underground, jazz ne ararsan burada bulabilirsin giriş ücretleri 5€ ila 15€ arasında değişiyor, bilgine…

Ben bam güm seslerden hoşlanmıyorum yok mu şöyle geleneksel bir yer diyenler var ise son olarak, hem de akşam yemeği de yiyebileceğin, pantolon askıları veya korseli elbiseleri ile servis yapan komik, esprili, sıcak kanlı garsonların olduğu, ahşap taburelere oturduğun tipik bir Bavyera Restoranı Hofbrauhaus’u tavsiye ediyorum. Her gün canlı müzikleri var. Cuma ve hafta sonu gideceksen rezervasyon yaptırmalısın. Diğer günler nispeten sakin, rezervasyonsuz da yer bulabilirsin.

Menü: Hofbrau Tabağı (veya Schnitzel), tatlı olarak da kesinlikle Apple Strudel.

Çenem düştü. Ne kadar da çok şey anlattın böyle, zaman yetmez diyebilirsin ama inan bana bunların hepsi sadece 2 gece 2,5 gün sürüyor. Denemelisin! Şimdiden keyifli seyahatler.

BURCU ÜNVER

Yorumlar