Cennetten bir köşe misali, yemyeşil Hong Kong Parkı’ndan çıktıktan sonra, sıra ilk defa Hong Kong’a gelen herkesin, öncelik olarak yaptığını deneyimlemeye geldi. Artık Victoria Tepesi’ne çıkabilirdim. Victoria Tepesi ya da diğer adı ile Tepe, 522 metre yüksekliğinde olmakla birlikte, Hong Kong’daki en meşhur perspektifi sunan yer olma özelliğini taşımaktadır. Etrafı yemyeşil, lüks binalarla çevrili, varlıklı kimselerin yaşadığı ve tüm Victoria Limanı’nı kuş bakışı görebildiğiniz, muazzam bir manzaraya sahip bir yer olan Victoria Tepesi’ne çıkmanın en hızlı ve ideal yolu Tepe Tramvayı’nı kullanmak oldu.
1888 yılında açılmış olan Tepe Tramvay’ı, her gün sabah 7.00’den gece yarısına kadar işliyor. Victoria Tepesi, Hong Kong’un en rağbet gören yerlerinden biri olduğu için, maalesef tramvay kuyruğu da kaçınılmaz oldu. Ama yine de hızlıca gidip geldiği için yaklaşık 10 dakikalık bir bekleme sonrası, Tepe’ye tırmanmak üzere tramvaya bindim. 8 dakika boyunca orman içinde oldukça sert bir eğimle yukarı çıktıktan sonra Tepe’ye ve büyüleyici Hong Kong manzarasına ulaştım. Burada manzaranın tadını çıkarabileceğiniz bir kaç tane teras bulunuyor, esas olan en tepedekine çıkmak isterseniz, onun içinde ayrıca bir ücret isteniyor. Hong Kong’u, Victoria Tepesi’nden izlemek kesinlikle kaçırılmayacak bir deneyim.

Daha uçaktan inmeden beni tavlayan bu şehir, gördüğüm manzara karşısında bir kez daha kendine hayran bıraktı. Sıkışık, birbiri ile iç içe girmiş, upuzun gökdelenler, alabildiğine geniş, göz kamaştıran parklar, ağaçlar ve işlek Victoria Limanı’nda süzüle süzüle giden gemiler ile buradan etkilenmemek mümkün değildi.
Victoria Tepesi’ne geldiğinizde sadece muhteşem Hong Kong manzarası değil, aynı zamanda bir şeyler içip, yemek yiyebileceğiniz bir sürü, geleneksel olmayan, alışveriş merkezi vari kafe ve restoranla da karşılaşıyorsunuz. İşin doğrusu hiç birinin manzaradan başka cazip bir tarafı olmaması nedeniyle deneyimlemedim. Manzaranın tadını çıkardıktan sonra, geldiğim tramvay ile yine yaklaşık 15 dakika kadar kuyrukta bekleyip, aşağıya indim. Vaktiniz var ve yürümeyi seviyorsanız, bu yolu yeşillikler içinde bir buçuk saat kadar sürecek bir zamanda inebilirsiniz.

Victoria Tepesi’nden indikten sonra Times Meydanı’na gitmek üzere doğru metroya gittim. Causeway Bay İstasyonu’nda inip, Times Meydanı çıkışından adımımı atar atmaz, kendimi değil Hong Kong’un, Dünya’nın en kalabalık caddesinde buldum. Burası New York’daki Times Meydanı’ndan bile daha kalabalık, daha gürültülü ve daha renkli idi. Trafik lambaları bile sadece renk göstermekle kalmıyor, çan tokmağına benzer sesler çıkarıyordu. Bu sıkışıklığın içinde herkes aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışıyor gibiydi.

Beni buraya getiren en büyük sebep ise, Fu Sing Shark Fin isimli, deniz mahsulleri ile meşhur restorandı. Restorana gidene kadar etrafı dikkatle inceleyerek, Times Meydanı’nda bulunan herkese inat yavaş yavaş yürüdüm. Derken kapıda bekleyen kuyruğu görünce, doğru yerde olduğumu anladım. Önceden rezervasyon yapmış olduğum için hiç beklemeden masama yerleştim. Masaya oturur oturmaz acı biber sosu, kızarmış minik balıklar ve yeşil çay geldi. Ben de restoranın özel yemeklerinden biri olan karışık deniz mahsullerini istedim. Fu Sing Shark Fin her ne kadar deniz mahsulleri ile ünlenmiş olsa da, kaz konusunda da iddialı olduklarını duydum. Yemeğim büyük bir güveç içinde geldi. İçinde çeşit çeşit Güney Çin Denizi’ne has midyeler, kalamarlar ve karidesler olan bu yemekte, ana malzeme olarak bir çeşit midye olan ve ağırlığı 500 gr ila 1,5 kg arasında değişen Geoduck kullanılmıştı.

Geoduck görüntü olarak biraz ürkütücü ve pek de iştah açıcı olmamakla birlikte, lezzet olarak tabaktaki diğer tüm malzemelerden çok daha lezzetli idi. Daha evvel tattığım hiçbir şeye benzememekle birlikte yoğun deniz aroması içeriyor olmasına bayıldım. Tekstür olarak da son derece ilginç, jölemsi bir yapıya sahip geoduck çok sevdiğim bir yemek oldu. Hong Kong’daki tüm deniz mahsulü satan restoranların vitrinlerinde, akvaryumlarda görebileceğiniz bu kocaman midye çeşidinin, garip görüntüsü nedeniyle, sizi ürkütmesine izin vermeyin ve bu nefis lezzetin tadına bakın hatta tadına varın derim. Hem neydi, kitabı kapağına göre yargılamamak gerekirdi, değil mi? (Devam edecek…)

İnci Özay Hatipoğlu
Son Mastori
