Palermo ve Cefalu’yu geride bırakıp, başlangıç noktam olan Katanya’ya ulaşıyorum. Bu sefer Palermo’dan Katanya’ya tren ile yol aldım. Sicilya’da şehirlerarası yolculuk için trenin ideal bir taşıt. Palermo-Katanya arası yol şahane manzaralar içinde geçtiği için, 3 saat nasıl sürüyor anlaşılmıyor bile.

Katanya; adanın doğusunda, İon Denizi kıyısında, Etna Yanardağı’nın ayakları altında yer alıyor. Şehrin hemen hemen her yerinden görülebilen, dumanı üzerinde Etna öyle haşmetli duruyor ki, hiç bilmediğim bir sokağı dolaşırken, aniden karşıma çıkıverince, yüzümde oluşan gülümsemeye engel olmadım. Ve her gördüğümde bir iki dakika durup, öylece baktım. Gözlerimi üzerinden alamadım demek daha doğru olur. Antik Yunan ve Romalılardan kalma bir sürü tarihi eserleri içinde barındıran Katanya’da özellikle Greko Romen Tiyatro’nun nefes kesici olduğunu söylemeliyim. Burada insan, geçmişe dair bin bir hayal kurmadan edemiyor.

Katanya dendiği zaman ilk akla gelen isimlerin başında, ünlü besteci Vincenzo Bellini geliyor. Barok mimarinin önemli örneklerinden biri olan, Vincenzo Bellini adına yapılmış, Massimo Bellini Tiyatro Binası da şehrin önemli simgelerinden biri olma özelliğini taşıyor. Bellini’nin ünlü, Norma Operası’na ithafen yaratılmış, sadece Katanya’nın değil tüm Sicilya’nın önemli simgelerinden bir diğeri ise, Pasta alla Norma. Pasta alla Norma için İtalyan mutfağının, tüm dünyada en çok bilinen yemeklerinden biri diyebiliriz. Kızarmış patlıcan, domates sosu ve ricotta peyniri ile yapılan bir makarna olan Pasta alla Norma’nın tadına doya doya varmadan Katanya’dan gitmemek lazım.

Esas çıkış yeri Palermo olsa da, en iyi örneklerini Katanya’da yediğim için, yazısını da buraya sakladığım cannoli, ölümcül lezzette bir tatlı. Hele bir de yanında kahve varsa, değmeyin keyfinize. Cannoli hakkında bilmeniz gereken en önemli husus, pastanede sipariş verirken adını doğru söylemeniz olacaktır. Tatlının adı cannoli olarak geçse de, bir tane yiyecekseniz eğer cannolo olarak söylemek gerekiyor, zira cannoli çoğul olduğu zaman kullanılıyor. Siparişi doğru verdiğinizde, Sicilyalıların çok hoşuna gidiyor, söylemeden geçmeyeyim. Küçük tüp anlamına gelen tatlı, adını şeklinden alıyor. Özel bir aparat ile şekli verilen iki ucu açık, içi boş hamur kızartılıyor. Daha sonra içi şekerli, taze ricotta peyniri ile dolduruluyor. En temel tarif bu şekilde, ama tabi bunun değişik varyasyonlarını bulmak mümkün. Duomo Meydanı’nda yer alan Caffe del Duomo’da leziz cannoli yiyip, güzel kahveler içebilirsiniz. Burası oldukça turistik bir meydan olmasına rağmen, böyle bir lokasyona sahip bu pastanenin bozulmamış olmasını görmek sevindirici. Çalışanların da çok güleryüzlü ve misafirperver olduğunu belirteyim.
Sabahın erken saatlerinde açılan ve en geç öğlen 12.30’a kadar kapanan Katanya Balık Pazarı gastronomi meraklılarının kaçırmaması gereken bir pazar. Oldukça kalabalık, gürültülü ve bir o kadar da renkli olan bu pazarda, adanın tüm deniz mahsullerini bulmak mümkün. Başta kılıçbalığı, sardalya, ton balığı ve kabuklu deniz mahsulleri göze ilk çarpanlar arasında geliyor. Balık pazarında ayrıca mangalcılara da rastlamak mümkün. Mangalcıların olayı basit; kömür ateşinde balığı pişirip, en basit hali ile servis etmek. Mangalcılar sadece balık pazarında değil, esasen akşam hava kararmaya yakın balık pazarına yakın sokaklarda karşınıza çıkıyor. Kimi sadece balık, kimi sadece kırmızı et pişiriyor. Sakatat ve at eti pişirenlerin de bolca olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Balık pazarının devamında, pazarla kaynaşmış, bizim Tarihi Kadıköy Çarşısı’na çok benzettiğim çarşıyı da gezmek çok eğlenceli. Burada Sicilya’nın en güzel malzemelerine rastlamak mümkün. Zeytinci, peynirci, yumurtacı, kasap, pastane, ekmek fırını, kahve kioskları, sebze ve meyve satanlar ile bol cümbüşlü bir yer.
Burada çoğunlukla ekmek fırınlarının önünde, kocaman tepsiler içinde, fırından yeni çıkmış soğanlardan gördünüz mü kaçırmayın. Bu soğanlardan başka yerde yemek mümkün değil. Giarratana adı verilen bu soğanlar, ismini yetiştiği köyden alıyor. Giarratana, Sicilya’nın güney doğusunda yer alan, turistik olmayan bir köy. Soğanı meşhur olan bu köyde her sene Ağustos’un 14’ünde Soğan Festivali düzenleniyor. Giarratana soğanlarının özelliği, kocaman ve tatlı olmaları. Zeytinyağlı focaccia ekmeği ile birlikte nefis bir ikili olduğunu itiraf ediyorum. Yaz aylarında yetişen, salataların üzerinde çiğ olarak da yenen giarratane soğanlarının ister zeytinyağı, tuz ve karabiber ile fırınlanmış olanını, isterseniz de mangalda ızgara yapılmış olanını denememezlik etmeyin. Yalnız biraz iştah açıyor, belirteyim! (Devam edecek…)
İnci Özay Hatipoğlu
Son Mastori
