Kanton mutfağını anlamak adına çok faydalı olan Sheung Wan Market gezisi sonrası Te ak Ha Çay Evi’ne gitmek üzere Tai Ping Shan Sokağı’na gittim. Tai Ping Shan Sokağı minik kafelerin, küçük sanat galerilerinin, ikinci el dükkanların olduğu huzurlu bir sokak. Tüm sokağa hakim olan bohem hava, Hong Kong’un diğer bölgelerinden çok farklı bir yerde olduğunuzu hemen hissettiriyor.

Te ak Ha, Hong Konglu gençler tarafından sokağın en rağbet gören kafelerinden biri. Daha doğrusu, burası bir çay evi… Son derece sıcak bir atmosfere sahip mekan, kapı önü sedirleri ile içi içine sığmamış, sokağa kadar taşmış. Bu sedirlerde yer bulmak için, epeyce beklemek gerektiği, ilk bakışta anlaşıyor. Te ak Ha’nın menüsü, çay çeşitleri ile bu çaylara eşlik edebilecek, kendi yaptıkları pastane işlerinden oluşuyor. Karamelize limonlu buzlu siyah çay, süt ve ballı Keemun çayı, zencefil çayı, limonotu çayı, nane Çayı, lavanta çayı gibi birbirinden farklı birçok çeşit çayı, burada bulmak mümkün. Haftanın belli günlerinde, kendi web sitelerinden duyurdukları çay tadım atölyeleri düzenlediklerini de ayrıca belirteyim.

Ben meşhur bir Çin çayı olan Keemun çayı ısmarladım. Keemun çayı, kırmızı çay olarak geçiyor olsa da esasen siyah çay kategorisinde yer alıyor. Hafif gövdeli, burunda çiçeksi aromalara sahip, damakta ise belirgin bir kakao tadı ile çok leziz bir çay. Keemun çayım bal ve süt ile yaklaşık 20 dakika hazırlandı. Çayın damakta bıraktığı kakao tadı ile sütün uyumu, tahmin edersiniz ki mükemmeldi. Doğru bir seçim yapmış olmanın tatminkarlığı ile çayımı bitirip, biraz daha oturmak istediğim halde, fakat daha gidecek çok yer olduğu için, Te ak Ha’dan ayrıldım. Te ak Ha İstanbul’da olsaydı ya da ben Hong Kong’da yaşasaydım, kesinlikle müdavimi olacağım bir yer olurdu. Hong Kong’a bir daha yolum düştüğünde kesinlikle tekrar geleceğim.

Te ak Ha sonrası Tai Ping Shan Sokağı düz devam edip, Bridges Sokağı’nı geçince kendinizi meşhur Soho’da buluyorsunuz. Soho, Hong Kong Central Bölgesi’nde, özellikle eğlence ve gece hayatının kalbi konumunda bir semt. Burada barlar, gece kulüpleri, restoranlar, özel tasarım kıyafetler satan butikler, sanat galerileri ve antikacılar bulunuyor. Restoranlara gelince İngiliz pubından Fransız bistrosuna, Meksika mutfağından Japon suşi barlarına kadar her zevke hitap eden, her çeşit yemek bulmak mümkün. Açıkçası yemek için fazla turistik bulduğum bu yerleri sadece bir şeyler içip etrafı izlemek için öneririm.

Rengarenk Soho sonrası, Hong Kong Central Bölgesi’nin adeta akciğerleri sayılabilecek Hong Kong Parkı’na gittim. Buraya metro ile gelecek olanlar Admiralty Durağı’nda inip C1 çıkışını kullanabilirler. Hong Kong Parkı; 800’ün üzerinde tropik kuş çeşidinin yaşadığı, parktan çok, adeta yarı tropik bir orman niteliğinde cennetten bir köşe.

Birbirinden farklı bölümleri olan parkın en dikkat çekici yerlerinden biri, hiç şüphesiz ki, kuş türlerini yakından inceleme fırsatı veren, Edward Youde Aviary. Hong Kong Parkı’nda ayrıca geleneksel Çin porselenlerin, fincanlarının ve çay takımlarının sergilendiği bir de müze bulunuyor. Müze salı günleri hariç her gün 10.00-17.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor. Müze çıkışı, müzenin hemen bitişiğinde yer alan, Lok Cha Çay Evi’nde de değişik çaylar tadabileceğinizi de unutmayın. (Devam edecek…)

İnci Özay Hatipoğlu
Son Mastori
