Koyu Mod Açık Mod
Koyu Mod Açık Mod

Portekiz’de Gezilecek Yerler

portekizde gezilecek yerler en popüler rotalar portekizde gezilecek yerler en popüler rotalar

Bugün rotamızı Akdeniz’in renkli bir köşesine çeviriyoruz: Portekiz. Lizbon’un renkli tramvaylarından Algarve’nin altın kumsallarına ve Sintra’nın masalsı saraylarına kadar bu ülke, her köşesinde ayrı bir hikâye sunuyor.

“Portekiz nerede?” diye merak edenler için başlayalım: Avrupa’nın batı ucunda, Atlantik kıyısında yer alan bu sıcak ve karakter dolu ülke; tarihin, doğanın ve kültürün iç içe geçtiği eşsiz bir destinasyon. Portekiz; renkli şehirleri, kartpostallık kasabaları ve dalga sesine karışan Fado ezgileriyle yavaş yavaş gezmeyi sevenlerin hayalini kurduğu adres. Eğer kapsamlı bir Portekiz gezi rehberi arıyorsan doğru yerdesin. Bu yazıda yalnızca ünlü durakları değil, gözden kaçabilecek saklı güzellikleri de birlikte keşfedeceğiz.

Lizbon

portekizde gezilecek yerler lizbon

Portekiz’in başkenti Lizbon; Tejo Nehri kıyısında kurulmuş, yedi tepeli, bol güneşli ve hafif melankolik bir şehir. Yani hem iç geçirten hem enerji veren türden. Dar sokaklarında yürürken bir yanda balkonda asılı çamaşırlar rüzgârda salınırken diğer yanda Fado’nun hüzünlü müziği kulağına çalınıyor. En eski mahallelerinden Alfama, kendini tam da bu çelişkileriyle sevdiriyor. Hele bir de yukarı tırmanıp Mağribi mimarisinden izler taşıyan Sao Jorge Kalesi’ne ulaştıysan Lizbon’a artık çok daha yakınsın!

Şehir, sunduğu eşsiz manzaralarının yanında tarihle gösterişi de birleştiriyor. Özellikle Belem semti, Portekiz’in denizlere açıldığı dönemlerin ihtişamını yaşatıyor. Gününü Rossio Meydanı’nda kahveyle renklendirebilir, Praça do Comercio’da denizle selamlaşıp Santa Justa Asansörü ile manzara molası verebilirsin. Gece olduğundaysa şehir ışıklarla parlamaya, sokaklar hareketlenmeye başlıyor. Sen de bu esnada Lizbon’un geleneksel lokantası olan tascalardan birine geçip şehrin dinamizmine tanık olabilirsin.

Lizbon’u gezmenin en karakteristik yoluysa rayların üzerinde ilerliyor: o meşhur, sarı 28 numaralı tramvay. Tarihî sokaklarda kıvrıla kıvrıla giderken kendini bir Avrupa filminde başrol gibi hissetmen an meselesi. Açlık bastırdığındaysa rotanı Martim Moniz’e çevirebilirsin. Burası sadece bir mahalle değil, dünyanın dört bir yanından gelen lezzetlerin buluşma noktası. Lizbon mutfağı burada çok sesli bir senfoniye dönüşüyor!

Tüm bu deneyimlerin hakkını verebilmek için şehre en az iki gün ayırmak şart. Çünkü Lizbon sindirerek gezilmesi gereken, her sokağında başka bir hikâyeyi fısıldayan şehirlerden.

Belem (Lizbon)

Lizbon’un merkezinden kolayca ulaşabileceğin Belem; Portekiz’in altın çağını, denizcilik serüvenlerini ve uzak diyarlara açılan hayalleri içinde barındıran bir semt. Belem’in simgeleri arasında öne çıkan iki yapı var: Belem Kulesi ve Jeronimos Manastırı. 16. yüzyılda inşa edilen kule hem savunma kalesi hem keşif yolculuklarının sembolüydü. Bugün hâlâ Tejo kıyısında aynı zarafetle yükseliyor. Yakınındaki Jeronimos Manastırı ise geç Gotik tarzının en çarpıcı örneklerinden.

Nehrin biraz ilerisinde, devasa bir yelkenliyi andıran Kâşifler Anıtı (Padrao dos Descobrimentos) yükseliyor. Bu etkileyici yapı, Portekiz’in keşifler çağında dünyaya açılan yüzünü sembolize ediyor. Belem Kültür Merkezi (CCB) ise klasik ile çağdaş arasında bir köprü: sergiler, konserler ve mimari detaylarla sanatseverleri kendine çekiyor.

Ve tabii ki Belem demek “pasteis de Belem” demek. Dışı çıtır, içi kremamsı, sıcak yediğinde tadı daha da güzelleşen bu meşhur turtayı yerinde denemek bu semte gidince yapman gerekenlerin başını çekiyor. Kapısında uzun kuyruklar görürsen şaşırma! Kesinlikle beklemeye değer.

Belem Kulesi (Lizbon)

Lizbon’un simge yapılarından Belem Kulesi, Tejo Nehri’nin hemen kıyısında, sanki suyun üzerinde süzülüyormuş gibi duruyor. 16. yüzyılda inşa edilen bu yapı; halat, deniz kabuğu ve haç gibi detaylarla taşa nakış gibi işlenmiş. Üst katlardan Tejo Nehri’ne ve Lizbon kıyılarına bakan manzara da en az tarihî dokusu kadar etkileyici.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki kule, Lizbon’u ziyaret eden herkesin mutlaka uğradığı noktalardan. Bu kuleye giriş ücreti, Portekiz’in para birimi üzerinden belirleniyor. 15 Euro karşılığında girebileceğin kuleye ziyaret saatleri ise 10.00 ile 18.30 arası.

Jeronimos Manastırı (Lizbon)

portekizde gezilecek yerler jeronimos manastırı lizbon

Belem semtinde yer alan Jeronimos Manastırı, Portekiz’in tarihî yerlerinden sadece biri. 16. yüzyılda, Vasco da Gama’nın Hindistan’a yaptığı yolculuğun anısına inşa edilen manastır, keşifler çağının ihtişamını taşa işlemiş bir başyapıt. Manuelin mimarinin doruk noktalarından sayılan yapı; deniz kabukları, gemi halatları ve sembolik detaylara sahip.

İçeri girdiğindeyse seni karşılayan dev kemerler ve yüksek tavanlı kilise salonu, bir anda sessizliğe bürünmene neden olabilir. Birkaç dakika durup etrafı izlemek, o tarihî dokuyu gerçekten hissetmeni sağlayabilir.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki manastırın içinde Vasco da Gama ve şair Luis de Camoes’in mezarlarını görebilirsin. Eğer zamanın varsa kompleksin içinde yer alan Ulusal Arkeoloji Müzesi ve Denizcilik Müzesi’ni de gezebilirsin. Manastıra giriş ücreti 18 Euro, ziyaret saatleri ise 09.30 ile 17.30 arası.

St. George Kalesi (Lizbon)

Alfama’nın taş sokaklarından yukarı doğru çıktıkça şehir yavaş yavaş arkanda kalıyor. Yolun sonunda seni sanki Lizbon’un üzerine sessizce kurulmuş bir taç gibi beliren St. George Kalesi karşılayacak. Surların arasına adım attığında bir zamanlar kralları, nöbetçileri ve kuşatmaları görmüş taşlarla baş başa kalıyorsun. Yukarı çıktığındaysa manzara ansızın açılıyor: Tejo Nehri göz kırpar gibi akıyor, kırmızı çatılar önüne sıralı bir rüya gibi seriliyor.

İlk temelleri Roma dönemine uzanan kale zamanla Mağribiler tarafından güçlendirilmiş, ardından Portekiz kraliyetinin sembol yapılarından biri hâline gelmiş. Dilersen kalenin içinde yer alan küçük arkeoloji müzesi de bu katmanlı tarihe yeni bir pencere açabilir. 09.00 ile 21.00 saatleri arasında ziyaret edebileceğin kalenin giriş ücreti 20 Euro.

Parque das Naçoes (Lizbon)

Eğer Lizbon’un tarihî sokaklarından çıkıp biraz geleceğe göz kırpmak istersen yönünü Parque das Naçoes’e çevirebilirsin. 1998 Expo’su için yeniden şekillendirilmiş bu kıyı bölgesi; modern mimariyle deniz havasının buluştuğu, şehrin en ferah köşelerinden. Kafanı kaldırdığında göğe uzanan Vasco da Gama Kulesi, önünde uzanan nehir kıyısındaysa palmiye gölgeleri… Yürüyüş yolları boyunca ilerlerken Tejo’nun ritmine ayak uydurmak mümkün.

Çocuk ruhunu uyandırmak istersen Pavilhao do Conhecimento’nde interaktif sergileri keşfedebilir ya da teleferiğe binip bölgeyi yukarıdan izleyebilirsin. Bu kıyı bölgesi; restoranları, etkinlik alanları ve parklarıyla aile dostu bir keşif noktası.

Carmo Kilisesi (Lizbon)

Lizbon’un kalbindeki Carmo Kilisesi bir yapıdan çok, geçmişin hafızası gibi. Gotik mimarisiyle bir zamanlar göğe yükselen bu manastır, 1755’teki büyük depremle çatısını kaybetmiş. Ama belki de tam da bu hâliyle daha etkileyici hâle gelmiş. Bugün göğe açık, sessiz ve biraz hüzünlü bu yapı, şehrin en dokunaklı duraklarından.

Kilisenin kapısından içeri adım attığında seni taş kemerlerin arasından süzülen gün ışığı karşılayacak. Ayrıca kilisenin içindeki Carmo Arkeoloji Müzesi; eski mezar taşları, heykeller ve sanat eserleriyle sürpriz dolu bir keşif imkânı sunuyor. Bu kiliseye giriş ücreti 7 Euro, ziyaret saatleri ise 10.00 ile 18.00 arası.

Porto

Portekiz’in ikinci büyük şehri Porto; Douro Nehri’nin kıyısına kurulmuş, rengi solmuş ama ruhu capcanlı binalarıyla insanı içine çeken bir atmosfere sahip. Özellikle tarihî Ribeira bölgesi, nehrin kenarına sıralanmış renkli evleriyle âdeta “hadi fotoğraf çek” diye fısıldıyor. UNESCO’nun çoktan dünya mirası ilan ettiği bu rotada renklerin dünyasına dalabilir, bambaşka bir deneyim yaşayabilirsin.

Şehir içindeki detaylarda bolca büyü saklı. Sao Bento Tren İstasyonu, dışarıdan sade görünebilir ama içine adım attığında seni binlerce mavi-beyaz azulejo çinisiyle karşılıyor. Her biri ayrı bir hikâye anlatıyor; savaşlar, krallar, günlük yaşam… Eğer edebiyatla aranda güçlü bir bağ varsa Livraria Lello seni büyüleyebilir. Burası sadece bir kitapçı değil, kıvrımlı merdivenleriyle ve Gotik havasıyla bir zaman kapsülü gibi hissettiriyor.

Biraz yükselmek istersen Clerigos Kulesi’ne çıkıp şehri kuş bakışı izleyebilir; biraz serinlemek içinse Foz do Douro’ya inip deniz kenarında yürüyüşe çıkabilirsin. Zamanın varsa Douro Nehri’nde bir tekne turu yapmadan dönme deriz!

Dom Luís Köprüsü (Porto)

dom luis köprüsü porto portekizde gezilecek yerler

Porto’yu Porto yapan görüntülerden biri varsa o da hiç şüphesiz Dom Luís I Köprüsü. Portekiz’in turistik yerlerinden olan ve 1886’da açılan köprü, Gustave Eiffel’in öğrencisi Theophile Seyrig tarafından tasarlanmış. Üst katında yayalar ve metro geçerken alt katı araç trafiğine ayrılmış. Ama asıl deneyim, yüksekten yürümek. Özellikle gün batımına yakın saatlerde.

Yukarıdan bakarken bir yanda renkli Ribeira evleri, diğer yanda şarap mahzenleriyle ünlü Vila Nova de Gaia. Altındaysa nehrin usulca akan suları… Yavaşça yürüyebilir, durup manzarayı izleyebilir, Porto’nun hem tarihi hem bugünüyle bağ kurabilirsin. Fotoğraf çekmek için doğru zamanı yakalamak istersen gün batımını sakın kaçırma deriz!

Ribeira (Porto)

Douro Nehri’nin kıyısında, rengârenk evlerin bir araya gelip birbirine yaslandığı, sokakların taşla döşenip hayatla dolup taştığı bir yer düşün: Orası Ribeira! Porto’nun en eski mahallelerinden olan bu bölge, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dâhil edilmiş. Praça da Ribeira (Ribeira Meydanı) hem yerli halkın hem turistlerin buluşma noktası. Gün boyu hareketli, geceleriyse sokak lambalarının ışığında daha da güzelleşiyor.

Kafelerle dolu bu bölgede bir masaya oturup nehre karşı içeceğini yudumlayabilir, geçen tekneleri izleyebilirsin. Dilersen kısa bir tekne turuna çıkabilir, Porto’yu sudan izleyerek daha farklı bir gözle tanıyabilirsin.

Algarve

algarve portekizde gezilecek yerler

Algarve; Portekiz’in güney ucunda, altın sarısı plajları, kartpostallık kayalıkları ve turkuaz rengi sularıyla yaz mevsiminin Portekiz’deki tanımı gibi. Örneğin Lagos, dramatik kaya oluşumlarıyla rüya gibi bir manzara sunarken kıyı şeridi tekneyle keşif yapmak isteyenler için birebir. Benagil Mağarası ise başlı başına doğal bir şaheser: tekneyle ulaşılabiliyor ama günün sonunda mutlaka “iyi ki geldim” dedirtiyor.

Albufeira, gece hayatıyla enerjiyi yükseltirken Tavira ise geleneksel mimarisi ve sakinliğiyle daha dingin bir deneyim sunuyor. Bu şehirde sörf tutkunları için dalgalar, yürüyüş severler içinse kıyı boyunca uzanan parkurlar hazır. Eğer şanslı günündeysen yunuslar da seni selamlamak için su yüzüne çıkabilir. Üstelik tüm bu doğa şölenine bölgenin taptaze deniz ürünleri eşlik ediyor. Özellikle deniz mahsullü yemekler ve baharatlı piri piri tavuğu, gastronomik şölen sunan lezzetlerin başında geliyor.

Ria Formosa Doğal Parkı (Algarve)

Algarve denince akla önce falezler ve altın renkli plajlar gelebilir ama bölgenin asıl sırlarından biri, kıyıya paralel uzanan Ria Formosa Doğal Parkı. Burası gelgitlerle şekillenen lagünler, tuzlu bataklıklar, adalar ve kanallarla dolu. Kuş gözlemcileri için âdeta bir cennet. Çünkü flamingolardan balıkçıllara kadar yüzlerce farklı kuş türü burada mola veriyor.

Günün saatine göre manzara değişiyor; sabah başka, gün batımında bambaşka renklere bürünüyor. Faro, Olhao ya da Tavira gibi kıyı kasabalarından tekneyle parka açılabilir, denizle karanın birbirine karıştığı o büyülü geçişi izleyebilirsin. Kano yapmak, tenha bir adaya çıkmak ya da sadece yürüyüş yollarında hafifçe rüzgârla savrulmak da mümkün.

Faro (Algarve)

Portekiz’in ünlü yerlerinden olan Faro; bir havalimanı durağından çok daha fazlası. Eskiyle yeninin iç içe geçtiği, zamanın biraz yavaş aktığı bir yer. Dar taş sokaklar, avlulu evler, portakal ağaçları ve bir kenardan fısıltıyla geçen deniz esintisi… Cidade Velha (Eski Şehir) bölgesine adım attığında taş kapılar ve Arnavut kaldırımları seni tarihin içine çekecek. Bu sessiz sokaklar arasında yürürken her köşe başında başka bir çağla karşılaşabilirsin. Arco da Vila ise şehir girişini süsleyen gösterişli bir geçit gibi.

Faro Katedrali (Faro, Algarve)

Faro’nun sessiz sokaklarında dolaşırken gözden kaçırabileceğin ama bir köşe döner dönmez seni zamanda yolculuğa çıkarabilecek bir yapı var: Faro Katedrali. Karakteristik bir yapıya sahip olan bu yapının özellikle iç mimarisini görmeden hakkında fikir yürütmek biraz zor.

13. yüzyılda bir caminin yerine inşa edilmiş katedral, o günden bugüne pek çok onarımdan geçmiş. Belki de bu yüzden farklı mimari dönemlerin izleri birbirine karışıyor: bir duvarda Gotik sadelik, bir tavan köşesinde Barok detaylar, yan şapellerdeyse mavi-beyaz azulejo seramikler…

Yukarı çıkmak istersen seni dar taş merdivenler bekliyor. Ama en tepeye ulaştığında ödülün büyük: Ria Formosa’nın sularına uzanan şehir manzarası ve portakal ağaçlarının süslediği kırmızı kiremitli çatılar. Faro Katedrali’ni 10.00 ile 18.00 saatleri arasında 3 Euro karşılığında gezebilirsin.

Sintra

Lizbon’un biraz dışında ama bambaşka bir evrende gibi duran Sintra, “Avrupa’da peri masalı nerede yaşanır?” sorusunun cevabı gibi. Bu küçük ve şirin kasaba; sislerin arasında yükselen şatolar, gizemli bahçeler ve yemyeşil tepelerle dolu.

Kasaba merkezinde dolaşmak da ayrı keyif. Çiçekli balkonlu evler, taş sokaklar, minik dükkânlar ve tabii ki yerel tatlılardan queijadas de Sintra ile kısa bir mola… Vaktin varsa biraz daha batıya uzanıp Avrupa’nın en uç noktası olan Cabo da Roca’ya ulaşman da mümkün.

Pena Sarayı (Sintra)

pena sarayı sintra portekizde gezilecek yerler

Masallara inanmasan bile Pena Sarayı’nı görünce bir masalın içine düştüğünü hissedebilirsin. Sintra’nın yemyeşil tepelerinden birine kurulmuş bu renkli saray; Gotik, Manuelin, Maur ve Rönesans stillerini öyle özgürce harmanlamış ki mimarlarının hayal gücünü birebir yansıtıyor. Her köşesinde durup “Acaba hangi yüzyıldayım?” diye sormak mümkün.

19. yüzyılda inşa edilen bu romantik saray, zamanında bir yazlık kraliyet yeriymiş ama bugün ziyaretçilerini büyüleyen bir simge yapı. Sarayın zengin iç mekânında hayal dünyanda bir yolculuğa çıkabilirsin. Panoramik manzarasıysa anlatılmaz yaşanır! 2025 yılı itibarıyla 10 Euro karşılığında ziyaret edebileceğin Pena Sarayı her gün 09.30 ile 18.30 arasında açık.

Quinta da Regaleira (Sintra)

Sintra’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Quinta da Regaleira; sembolik mimarisi, gizemli bahçeleri, tünelleri ve şapeliyle gerçekten büyüleyici bir malikâne. 20. yüzyılın başlarında Brezilya kökenli Portekizli Carvalho Monteiro tarafından yaptırılan bu yapı hem Gotik hem Manuelin hem de Rönesans esintilerini taşıyor.

Malikânenin en ikonik mimari elemanı olan Başlangıç Kuyusu (Initiation Well), tersine çevrilmiş bir kule gibi yerin içine iniyor. Saray, küçük şapel ve yer altına uzanan mağara tünelleri de maceranın parçaları. Ziyaret saatleri 09.30 ile 17.00 arasında olan bu malikaneyi keşfetmek için en az 2-3 saat ayırmanı öneririz. Quinta da Regaleira’nın giriş ücreti 2025 yılı için 8 Euro.

Castelo dos Mouros (Sintra)

Sintra tepelerinde, ormanın içine gizlenmiş gibi yükselen Castelo dos Mouros, 9. yüzyılda Mağribiler tarafından stratejik bir nokta olarak inşa edilmiş. O zamanlar düşman hareketlerini gözetlemek için kullanılan bu yüksek sırt, bugün kalıntılarıyla bile hâlâ etkileyici bir duruşa sahip.

Kaleye ulaştığında seni çam ve eğrelti otlarıyla çevrili, dar patikalar karşılıyor. Ama asıl deneyim, surlara çıktığında başlayacak. Rüzgâr yanaklarını okşarken bir yanda Sintra kasabası, diğer yanda Pena Sarayı ve yeşilliklerle dolu vadiler gözünün önüne seriliyor. Castelo dos Mouros’a 2025 yılı itibarıyla giriş ücreti 12 Euro, ziyaret saatleriyse 09.30 ile 18.00 arasında.

Madeira

madeira

Atlas Okyanusu’nun ortasında, Portekiz anakarasından uzakta ama hayal gücüne bir o kadar yakın bir yer var: Madeira. “Atlantik’in İncisi” olarak da anılan bu volkanik takımadada doğayla baş başa kalmak bambaşka bir deneyim. Madeira yıl boyunca ılıman havasıyla “Şimdi gitsem nasıl olur?” sorusuna cevabı her zaman “Çok iyi olur.” şeklinde verilecek yerlerden.

Adanın asıl kimliği doğasında gizli. Yamaçlara oyulmuş eski sulama kanalları yani levada yolları boyunca yapılan yürüyüşler, Madeira’ya özgü bir keşif biçimi. Bu rotalar seni sisler içindeki Laurissilva Ormanı’na götürecek. Milyonlarca yıldır ayakta kalan, kendine özgü ağaçlarla dolu başka bir dünyaya. Pico Ruivo, daha yükseklere çıkmak isteyenler için Portekiz’in zirvesi. Bulutların üstünde yürüyormuş hissi burada gerçeğe dönüşüyor. Biraz daha macera arıyorsan adada kanyoning gibi heyecanlı alternatifler de mevcut.

Funchal (Madeira)

Funchal; “Keşke burada birkaç gün kalsam…” dedirten bir manzarası, “Buraya daha önce neden gelmedim ki?” dedirten bir enerjisi var. Bir yanın yemyeşil dağlara, diğer yanın sonsuz maviye dönükken kendini zamanın biraz yavaş aktığı bir ritme kaptırman an meselesi.

Tarihî mahalle Zona Velha’da gezinirken her kapının başka bir hikâyesi varmış gibi geliyor. Mercado dos Lavradores’ta dolaşırken denk geldiğin tropik lezzetlerle kendine sürpriz yapabilirsin. Teleferiğe binip yukarı çıktığında şehrin ayaklarının altına serildiğini görmek belki de en unutulmaz anın olacak. Monte Sarayı Tropik Bahçesi veya Botanik Bahçesi ise kendine dönme fırsatı sunuyor.

Aşağı doğru inerken o meşhur hasır kızaklara binmeyi sakın unutma deriz! Eğer Cristiano Ronaldo hayranıysan limandaki CR7 Müzesi de uğramadan geçilmeyecek duraklardan. İstersen sen de bir heykel önünde poz verip buradan geleceğe güzel bir anı bırakabilirsin.

Laurissilva Ormanı (Madeira)

Daha önce hiç yeşilin bu kadar çok tonu olduğunu fark etmiş miydin? Laurissilva Ormanı’nda yürürken doğa, her adımda şaşırtan bir tablo gibi. UNESCO tarafından koruma altına alınan bu eşsiz orman, 20 milyon yıl öncesinden bugüne ulaşabilmiş nadir ekosistemlerden.

Yürüyüş yollarında ilerlerken sislerin arasından yükselen ağaç gövdeleri, kendini fantastik bir hikâyenin içindeymiş gibi hissettirebilir. Üstelik ormanda yer alan levada yolları sayesinde hem sessizlik hem suyun şırıltısı eşliğinde ruhunu dinlendirmen mümkün.

Monte Sarayı (Madeira)

Tropik bahçelerle çevrili Monte Sarayı’nda Çin porselenlerinden azulejo seramiklere, mozaiklerden tapınaklara kadar farklı kültürlerin izleriyle karşılaşmaya hazır mısın? Bahçede gezerken ise kendini bir koleksiyonerin rüyasında yürüyormuş gibi hissedebilirsin. Hele Japon bahçesine adım attığında zaman kavramı bir anlığına kaybolabilir.

Teleferikle ulaşabileceğin Monte Sarayı’nın 2025 yılı için giriş ücreti 15 Euro, ziyaret saatleriyse 09.00 ile 18.00 arasında. Ayrıca burada çağdaş sanat eserlerinin, değerli taşların ve taşlaşmış ağaç koleksiyonlarının sergilendiği bir müze de var. Müzeyi 09.00 ile 17.30 saatleri arasında gezebilirsin.

Pico Ruivo (Madeira)

“Ben zirveye varmak istiyorum.” diyorsan Pico Ruivo seni bekliyor. Madeira’nın en yüksek noktası olan bu dağa ulaşmak biraz efor istiyor ama manzarası o çabanın karşılığını fazlasıyla veriyor. Bulutların üzerine çıktığında karşında sislerin dans ettiği dramatik bir doğa tiyatrosu açılıyor. Sabahın erken saatlerinde yapılan yürüyüşlerde güneşin yavaşça dağların arkasından doğuşunu izlemek hayat boyu unutulmayacak bir deneyim olabilir. Belki de o an, Madeira’yla gerçek bağını kurduğun an olur.

Coimbra

portekizde gezilecek yerler coimbra

Coimbra; Portekiz’in tam ortasında, Mondego Nehri kıyısında kurulmuş, taş sokaklarında zamanın yavaş aktığı, hem yaş almış hem genç kalmayı başarmış bir şehir. Bir zamanlar ülkeye başkentlik yapmış ama bugün daha çok öğrenci neşesiyle anılıyor. Çünkü burada sadece Portekiz’in değil, dünyanın en köklü üniversitelerinden biri var.

Şehrin diğer yüzü, tarih boyunca şekillenmiş dinî yapılarla kendini gösteriyor. Eski Katedral, taş gibi dimdik dururken Yeni Katedral ve Santa Cruz Manastırı Coimbra’nın manevi geçmişine dair ipuçları veriyor. Alta ve Baixa olarak ikiye ayrılan şehirde yukarıda geçmişin izlerini aşağıdaysa günlük hayatın ritmini hissedebilirsin. Bu şehirde Fado da başka söyleniyor: erkek öğrencilerin sesinden, daha içli, daha ağırbaşlı bir tınıyla.

Coimbra Üniversitesi (Coimbra)

Avrupa’nın en eski üniversitelerinden olan Coimbra Üniversitesi; sadece akademik geçmişiyle değil, görkemiyle de hayran bırakıyor. 1290’dan beri ayakta duran üniversite, 2013 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dâhil edilmiş. Barok mimarinin göz alıcı örneklerinden Joanina Kütüphanesi’ne adım attığındaysa “Burada ders çalışmak bambaşka bir deneyim.” dememek elde değil!

Üniversite kompleksinde ayrıca Paço das Escolas, zarif duvar fayanslarıyla dikkat çeken eski Kraliyet Sarayı, 18. yüzyıldan kalma saat kulesi ve öğrencilerin geleneksel siyah pelerinleriyle yürüdüğü taş avlular da keşfedilmeyi bekliyor. Eğer doğru zamana denk gelirsen geleneksel “Queima das Fitas” şenliğine de tanık olabilirsin, şehir o günlerde tam bir öğrenci şenliğine dönüşüyor.

Santa Cruz Manastırı (Coimbra)

12. yüzyılda kurulan Santa Cruz Manastırı, Portekiz’in ilk iki kralına ev sahipliği yapmasıyla özel bir yere sahip. I. Afonso Henriques ve oğlu I. Sancho’nun mezarları tam burada, göz alıcı taş işçiliğiyle süslenmiş anıtlarda ziyaretçilerini bekliyor. Dış cephesi, Manuelin stilinin en güzel örneklerinden. Her detayda oymacıların sabrını, dönemin estetik anlayışını görmek mümkün.

09.30-17.30 saatleri arasında gezebileceğin manastıra giriş ücreti 2025 yılı için 3 Euro.

Portugal dos Pequenitos (Coimbra)

Minyatür bir ülke gezmeye ne dersin? Üstelik pasaport, valiz ve uçak bileti gerekmeden! Portugal dos Pequenitos, Coimbra’nın en neşeli köşelerinden. Burası âdeta Portekiz’in LEGO versiyonu gibi: tarihî yapılar, geleneksel evler, anıtlar… Hepsi minyatür ama detaylarla dolu! Çocuklar için masal gibi bir park, yetişkinler içinse nostaljik bir gezi rotası.

Burada Portekiz’in dört bir yanından mimari örneklerin yanı sıra bir de eski sömürgelerden temsiller, geleneksel kıyafetler ve oyuncak koleksiyonları da mevcut! Her gün 10.00-19.00 arası açık olan parka girmek için 5 ila 10 Euro arasında ödeme yapmak gerekiyor.

Evora

evora portekiz seyahat rehberi

Alentejo bölgesinin kalbinde, güneşin sarıya boyadığı taş sokaklarıyla Evora, tarihle iç içe yaşayan şehirlerden. Duvarlarına sinmiş Roma izleri, Orta Çağ’dan kalma yapıları ve beyaza boyanmış evleriyle geçmiş burada gün gibi ortada. Şehrin en dikkat çeken yapısı şüphesiz Roma Tapınağı, nam-ı diğer Diana Tapınağı. MS 1. yüzyıldan kalma bu yapı, son derece iyi bir şekilde günümüze kadar ulaşmış. Hemen ardından gelen Sé Katedrali, granit ağırlığı ve Gotik havasıyla Evora’ya yukarıdan bakıyor.

Şehrin buluşma noktası olan Giraldo Meydanı’nın kafelerinde oturup gelip geçeni izlemek Evora’ya özgü bir ritüel gibi. Yürüdükçe karşına çıkan tarihî üniversite, küçük avlular, çeşmeler ve her köşe başındaki mimari detay şehri keşfetme arzunu canlı tutacak. Burada Portekiz mutfağının kültürel bir kesitine tanıklık edebilir, leziz yemekleriyle Evora gezini taçlandırabilirsin.

Capela dos Ossos (Evora)

Capela dos Ossos, Portekiz’de gezilecek yerler arasında en ilginç olanlarından biri. 17. yüzyılda inşa edilen bu Gotik şapel, yer sıkıntısı nedeniyle mezarlardan çıkarılan yaklaşık 5.000 kişinin kalıntılarıyla dekore edilmiş. Bu dekorasyonun amacı ise hayatın geçiciliğini hatırlatmak. Her gün 09.00’da açılan şapel; yazın 18.00, kışınsa 17.00’da kapanıyor. Şapele giriş ücreti 2025 yılı itibarıyla 5 Euro.

Diana Tapınağı (Evora)

Evora’nın tam göbeğinde, zamanın içinden dimdik çıkan bu sütunlar seni iki bin yıl öncesine ışınlayabilir. Diana Tapınağı, Portekiz’de Roma döneminden kalma en iyi korunmuş yapılar arasında. Adınıysa Roma’nın av tanrıçası Diana’dan alıyor.

MÖ 1. yüzyılda inşa edildiği düşünülen bu tapınağın gün batımında altın rengine bürünen granit sütunları oldukça etkileyici. Tapınağın çevresinde yürüyüşe çıkabilir, hemen yanındaki Jardim de Diana’da soluklanabilir ya da Roma döneminden kalma bu taşların arasına hayal gücünü serbest bırakabilirsin. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan tapınağın dış alanı halka açık ve ücretsiz gezilebilir.

Evora Katedrali (Evora)

Ne gösterişli ne iddialı. Ama önünden geçerken bir şekilde durup bakmak istiyorsun. İşte Evora Katedrali tam da böyle. 13. yüzyıldan beri ayakta duran bu katedral, Evora’nın taş sokaklarına kök salmış gibi. Hem Romanesk hem Gotik çizgileriyle tarihin zamanla şekil verdiği bir heykel gibi duruyor.

Gotik kemerlerden geçip içeri girdiğinde zaman biraz yavaşlıyor. Havariler Kapısı’nın detaylarına biraz daha yaklaştığında bu yapının taşlara işlenmiş bir hikâye olduğunu hissedebilirsin. Avluda gezinirken çiniler ve sütunlar ne kadar etkileyici olsa da asıl sürpriz yukarıda saklı. Dar merdivenleri tırmanıp çatıya çıktığında Evora ayaklarının altında seriliyor.

Kilise ve manastır için giriş ücreti 2,5 Euro. Çatıya çıkmak istersen ekstra ücret ödemen gerekiyor. Katedrali ziyaret saatleriyse 09.00 ile 17.00 arasında.

Azorlar

Dünyanın tam ortasında, sislerin ardına gizlenmiş, devasa bir krater gölünün kenarında durduğunu hayal edebilir misin? Peki, sabah yürüyüşünde bir balinayla göz göze gelmeyi? Tüm bu sahneler, Atlas Okyanusu’nun ortasında yer alan ve dokuz takımadadan oluşan Azorlar’da mümkün. Sao Miguel, takımadanın başlangıç noktası ve en büyüğü. Sete Cidades’in masalsı ikiz gölleri Lagoa Azul ve Lagoa Verde renkleriyle büyüleyici.

Balina gözlemi, volkanik plajlar, yürüyüş parkurları, gizli şelaleler ve baş döndüren falezler… Azorlar’da her şey doğayla yakın temasta yaşanıyor. Adaların her biri kendi ritminde, kimisi rüzgârlı ve heybetli kimisi sessiz ve huzurlu. Elbette mutfağı da bu doğallığın bir parçası: lav taşında pişmiş yemekler, yerel peynirler, tropikal meyveler… Her şey sade ama unutulmaz!

Sete Cidades (Sao Miguel, Azorlar)

sete cidades sao miguel azorlar

Sao Miguel’in batısında yer alan Sete Cidades; biri mavi, biri yeşil iki gölün aynı kraterin içinde sessizce yan yana durduğu, hayal gibi bir yer. Renklerinin farklı olması, sadece jeolojik bir mucize değil; buraya dair anlatılan hüzünlü bir aşk hikâyesinin de parçası.

Vista do Rei’den bakınca göller, yemyeşil yamaçlarla çevrili dev bir kalbin içinde gibi görünüyor. Hemen fotoğraf çekmek isteyebilirsin ama belki önce sadece durup izleyebilirsin. Göl kenarına inip bisikletle turlamak ya da yürüyüşe çıkmak da iyi bir fikir olabilir. Burası sadece doğayla baş başa kalacağın bir yer değil; biraz içine döneceğin, biraz hayal kuracağın bir vadi.

Pico Adası (Azorlar)

Portekiz’in doğal güzellikleriyle tanışmaya hazır mısın? Azorlar’ın kalbinde, bulutlara kafa tutan bir dağ ve eteklerinde lav taşlarıyla çevrili üzüm bağları varsa Pico’ya geldin demektir. Burası doğanın hem haşmetiyle hem dinginliğiyle mest eden bir ada. Adını aldığı Pico Dağı, Portekiz’in en yüksek noktası. Zirvesine doğru her adımda hava değişiyor, manzara dönüşüyor, yorgunluk yerini hayranlığa bırakıyor.

Ama illa zirveye çıkman gerekmez. Siyah lav taşları arasında uzanan, UNESCO tarafından korumaya alınan geleneksel bağ yollarında yürümek bile başlı başına bir deneyim. Ayrıca burada şansın varsa su yüzeyine çıkıp batan balinaları da görebilirsin.

Tomar (Convento de Cristo)

Tomar’a gidip de yüksek bir tepenin üstünde gizlenmiş gibi duran bu manastırı görmemek neredeyse imkânsız. 12. yüzyılda Tapınak Şövalyeleri tarafından kurulan Convento de Cristo, zamanla Mesih Nişanı’na devredilerek büyütülmüş ve bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Manastırın kalbindeki Charola (yuvarlak kilise), Siyon Tapınağı’ndan esinlenen poligonal yapısıyla dikkat çekiyor. Burası hem ibadet etmek hem savunma için kullanılmış. Altın yaldızlı, Manuelin detaylarla süslü kubbesi, ışığı yumuşakça bu kutsal mekâna taşıyor. Kale kompleksi içinde farklı dönemlere ait yapılardan oluşan avlular yer alıyor. Bu avlular arasında dolaşırken Rönesans’tan Gotik’e, Manuelin’den Barok’a kadar Portekiz mimarisinin evrimini hissedebilirsin.

09.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edebileceğin kalenin giriş ücreti 2025 yılı için 15 Euro.

Aveiro

Aveiro; kanalları, renkli tekneleri ve Art Nouveau binalarıyla “Portekiz’in Venedik’i” ünvanını fazlasıyla hak ediyor. Şehirde dolaşmanın en keyifli yolu, “moliceiro” adı verilen geleneksel teknelere binmek. Tarih meraklısıysan Aveiro Katedrali’ni ve eski İsa Manastırı’nda yer alan Aveiro Müzesi’ni ziyaret edebilirsin. Tatlıseverler içinse durak belli: ovos moles!

Pirinç tarlalarıyla çevrili bu sakin şehirde hem kıyı yürüyüşü yapabilir hem Costa Nova’daki rengârenk çizgili evleriyle ünlü sahil kasabasına uğrayabilirsin. Lizbon ve Porto arasında yer alan Aveiro, günübirlik bir tatil için de biçilmiş kaftan!

Obidos

Obidos; taş duvarlarla çevrili, zamana meydan okuyan bir Orta Çağ kasabası. Daracık sokaklarında yürürken beyaz badanalı evlerin arasından mor begonviller sarkıyor, arada bir küçük kitapçılar ya da el yapımı ürünler sunan dükkânlar karşına çıkıyor. Tepedeki kalenin çevresinde dolaşmak serbest. Surlara çıkıp kır manzarasına karşı yürüyebilirsin.

Obidos’ta her köşe başında farklı bir detay gizli. Çikolata kadehte ikram edilen Ginja de Obidos isimli vişne likörü buranın meşhur içeceği. Dilersen burada yıl boyunca düzenlenen etkinliklere de katılabilirsin. Kasaba, Çikolata Festivali tatlı düşkünlerini cezbederken Orta Çağ Pazarı ile sokaklar; dönemin kıyafetleri, müzikleri ve gösterileriyle âdeta geçmişe bürünüyor.

Obidos Lagünü

Orta Çağ kasabasının biraz ötesinde, huzurlu bir doğa köşesi uzanıyor: Obidos Lagünü. Atlantik’le buluşmadan hemen önce kıvrılarak uzanan bu lagün, sakin sularıyla özellikle kano ve paddle board gibi su sporları için birebir. Ama illa spor yapmana gerek yok; kenarındaki yürüyüş yollarında gezmek, Foz do Arelho Plajı’nı keşfetmek, kuş seslerini dinlemek ve gün batımında gökyüzünün suya düşen yansımasına dalıp gitmek de yeterince etkileyici.

Fatima

Fatima, Portekiz’in kalbindeki küçük bir şehir olmasına rağmen ruhani anlamda dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çekiyor. 1917 yılında üç çobanın Meryem Ana’yı gördüklerini anlatmasıyla ün kazanan bu yer, Katolik dünyasının en önemli hac merkezlerinden biri hâline gelmiş.

Şehrin merkezindeki Nossa Senhora do Rosario Bazilikası, beyaz mermeri ve huzur veren atmosferiyle dikkat çekerken geniş meydanında binlerce kişinin bir araya geldiği dinî törenler düzenleniyor. Hemen yakında yer alan Kutsal Üçlü Bazilikası ise çağdaş mimarisiyle etkileyici. Aradaki yürüyüş yolu boyunca mum yakan, dua eden insanlara rastlayabilir; dillerini bilmesen de duygularını hissedebilirsin.

Braga

Braga, Portekiz’in en eski yerleşim yerlerinden. Şehre “Portekiz’in dinî başkenti” denmesinin sebebiyse onlarca kilise ve etkileyici katedralle dolu olması. En bilineniyse Barok merdivenleriyle ünlü Bom Jesus do Monte Tapınağı. Yüzlerce basamakla yukarı tırmanırken sunduğu manzara da oldukça etkileyici. Dilersen fünikülerle yukarı çıkıp inişi yürüyerek yapabilirsin.

Şehir merkezinde yer alan Braga Katedrali ise ülkenin en eski katedrali. İçindeki farklı dönemlerden izler, burayı âdeta bir mimari zaman tüneline çeviriyor. Braga’da yer alan Minho Üniversitesi sayesinde şehirdeki öğrenci nüfusu da hayli fazla.

Guimaraes

guimaraes

“Portekiz burada doğdu.” cümlesinin anlam kazandığı yerdesin… Guimaraes, ülkenin ilk başkenti olarak tarih kitaplarında özel bir yere sahip. Orta Çağ’dan kalma sokaklarında yürürken taş duvarlar, ahşap cumbalar ve demir işçiliğiyle bezeli balkonlar arasında geçmişe dokunduğunu hissedebilirsin.

Şehrin silüetini belirleyen Guimaraes Kalesi, Portekiz’in ilk kralı I. Afonso Henriques’in doğum yeri olarak biliniyor. Yakındaki Sao Miguel Şapeli ve Dükler Sarayı (Paço dos Duques de Bragança) da bu tarihî mirası tamamlıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan şehirde Penha Dağı’na teleferikle çıkabilir, buradaki kutsal alana ulaşabilirsin.

Douro Vadisi

Kıvrıla kıvrıla akan Douro Nehri’nin iki yakasına serilmiş üzüm bağları ve teraslı yamaçlar… Douro Vadisi, sadece Portekiz’in değil, Avrupa’nın da en etkileyici manzara rotalarından. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki bu bölge, yüzyıllardır üzüm yetiştirilen topraklarıyla meşhur. Her virajda karşına çıkan kartpostallık görüntüler, tren yolculuğu ya da tekne turuyla daha da unutulmaz hâle geliyor.

Peso da Regua ve Pinhao gibi kasabalar, vadiyi keşfetmek için güzel başlangıç noktaları. Yamaçlara tırmanan dar yollar boyunca karşına çıkan quintalar (bağ evleri), huzurun ve doğayla iç içe olmanın ta kendisi.

Cascais

Lizbon’un batısında, okyanus kıyısında yer alan Cascais, bir zamanlar mütevazı bir balıkçı köyüyken bugün huzurlu atmosferiyle öne çıkan keyifli bir sahil beldesi. Kumlu plajları, özellikle Praia da Rainha ve Praia da Conceiçao, güneşin tadını çıkarmak isteyenlerle dolup taşıyor. Marinası boyunca yürüyüp tarihî Eski Kent’in taş sokaklarında kaybolmak da ayrı bir zevk.

Yakınlardaki Boca do Inferno’nun kayalıkları, okyanusun gücünü gözler önüne sererken rüzgârı ve dalgasıyla meşhur Guincho Plajı ise sörf tutkunları için ideal bir adres. Deniz ürünleri restoranlarıysa tazelik ve lezzet konusunda beklentiyi yükseltiyor. Lizbon’dan trenle kolayca ulaşılabilen Cascais, günübirlik tatiller için birebir.

Alentejo

Alentejo, Güney Portekiz’in ritmini en iyi temsil eden bölge. Alentejo’da bir tepenin yamacına oturup uçsuz bucaksız ovaları izleyebilir, mantar meşesi ağaçlarının gölgesinde serin bir yürüyüşe çıkabilirsin. Üzüm bağlarının arasından geçerken geçmişin izlerini taşıyan taş kasabalarla karşılaşmak da işten bile değil.

Alentejo’nun UNESCO listesindeki başkenti Evora’da Roma dönemine uzanan sokaklarda kaybolabilir, Monsaraz ya da Marvao gibi kasabalarda kalelerin tepesinden manzaranın tadını çıkarabilirsin. Alentejo mutfağının sade ama doyurucu lezzetlerini keşfetmek gezini taçlandırabilir. Eğer doğayı seviyorsan Costa Vicentina’nın vahşi kıyı şeridine uğrayarak dalga sesleri eşliğinde yürüyüş yapabilirsin.

Nazare

Devasa dalgalarıyla sörf dünyasının kalbinde ayrı bir yeri olan, sahil kasabası Nazare, özellikle Praia do Norte sahilinde göğe doğru yükselen su duvarlarıyla tanınıyor. Ama Nazare sadece dalgadan ibaret değil. Rengârenk tekneler, rüzgârda uçuşan balık ağları ve geleneksel yedi etekli elbiseleriyle dolaşan yerel kadınlar; kasabanın köklü balıkçılık geçmişini yaşatmaya devam ediyor.

Şehre yukarıdan bakmak istersen fünikülere binip Sitio burnuna çıkabilir hem Ermida da Memoria adlı küçük şapele uğrayabilir hem Atlantik’in uçsuz bucaksız manzarasını seyre dalabilirsin.

Batalha Manastırı

Gotik ve Manuelin tarzlarının bir araya geldiği Batalha Manastırı, Portekiz tarihinin dönüm noktalarından birinin simgesi. 1385’teki Aljubarrota Muharebesi’nde kazanılan zaferin ardından inşa edilen bu görkemli yapı, bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Yüksek kemerleriyle etkileyici kilisesine adım attığında geçmişin görkemi neredeyse elle tutulur hâle geliyor. Sessiz Kraliyet Avlusu’nda dolaşırken Portekiz kraliyetinin izlerini sürebilir, tamamlanmamış olmasına rağmen Capelas Imperfeitas’ın (Bitmemiş Şapeller) detaylarına hayran kalabilirsin. Batalha Manastırı’nın ziyaret saatleri 09.00-18.30 arasında, giriş ücretiyse 2025 yılı için 15 Euro.

Alcobaça Manastırı

Portekiz’in en görkemli Orta Çağ yapılarından biri olan Alcobaça Manastırı, yalın ve etkileyici mimarisiyle ziyaretçilerini sessizce büyüleyen bir Sistersiyen başyapıtı. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki bu erken Gotik yapıda Kral I. Pedro ve gizlice evlendiği Inês de Castro’nun karşılıklı konumlandırılmış, zarif detaylarla bezenmiş mezarları tam anlamıyla göz alıcı ve hüzünlü.

Yemekhane, devasa mutfak ve sakin avlular arasında dolaşmaksa başka bir zaman diliminde geziniyormuşsun hissi yaratabilir. Alcobaça Manastırı’nın giriş ücreti 2025 yılı için 15 Euro, ziyaret saatleriyse 09.00-18.00 arasında.

Serra da Estrela Tabiat Parkı

Portekiz ana karasının zirvesine hoş geldin! Serra da Estrela; yürüyüş meraklılarını buzul vadileri, taş patikalar ve panoramik manzaralarla karşılıyor. Burada Zezere Buzul Vadisi’ni görebilir, kışın Torre’de kayak yapabilirsin. Pitoresk dağ köyleri arasında gezinirken bölgenin gururu olan yumuşacık Serra peynirinin eşsiz lezzetiyle tanışabilirsin.

Peneda-Geres Millî Parkı

Portekiz’in tek millî parkı olan Peneda-Geres, doğayla iç içe nefes almak isteyenler için harika bir rota. Kuzeybatıdaki bu vahşi güzellik; ormanlar, gürül gürül şelaleler, berrak nehirler ve taş köylerle dolu. Yürüyüş rotaları boyunca karşına granit evler, özgürce dolaşan Garrano atları ve belki de kartal süzülüşleri çıkabilir. Özellikle Mata de Albergaria gibi meşe ormanları ve parkın yüksek noktalarından açılan manzaralar görülmeye değer.

Estoril

Cascais’in ve Lizbon’un hemen yanı başındaki Estoril, zarif havasıyla sahilde sakin anlar sunuyor. Tamariz Plajı’nda güneşin tadını çıkarabilir, dalga sesleriyle yavaşlayan zamanın ritmine ayak uydurabilirsin. Avrupa’nın en büyüklerinden biri olan ve Ian Fleming’e “Casino Royale” için ilham verdiği söylenen Casino Estoril ise tarihin içinden fısıltılar taşıyan bir yapı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında sürgündeki kralların ve casusların uğrak noktası olan Estoril, bugün hâlâ geçmişin zarafetini taşıyan sokaklarıyla baş döndürüyor.

Monsanto

“Portekiz’in en Portekizli köyü” ünvanını boşuna almamış Monsanto; dev granit kayaların arasına, altına hatta içine inşa edilmiş taş evleriyle başka bir dünyaya açılıyor. Yokuş yukarı çıkarken taş merdivenler, sarmaşıkla kaplı duvarlar ve birbirine yaslanmış kayalar arasında ilerlemek bir film sahnesinde yürümek gibi. Tepedeki kale kalıntılarına ulaştığındaysa ödülün büyüleyici bir manzara!

Amarante

Tamega Nehri kıyısına kurulmuş Amarante, manzarası ve mimarisiyle büyüleyici bir kasaba. Nehrin üzerine zarifçe uzanan tarihî Sao Gonçalo Köprüsü ve hemen yanı başındaki aynı adlı kilise ve manastır, şehrin kalbinde seni karşılayacak. Her yıl düzenlenen Sao Gonçalo Festivali sırasında kasaba neşeyle dolup taşarken adını taşıyan geleneksel tatlılar da elden ele dolaşıyor.

Marvao

marvao portekizde gezilecek yerler

İspanya sınırına göz kırpan bir kayalığın tepesine kurulmuş Marvao, “kartal yuvası” lakabını fazlasıyla hak ediyor. Beyaz badanalı evlerle çevrili dar sokaklarında yürürken bir yandan tarihe dokunuyor, diğer yandan aşağıdaki vadilere hâkim eşsiz bir manzara eşlik ediyor. Köyün zirvesindeki taş kalesine çıktığındaysa etrafı izlemek yüzyıllar önce bu stratejik noktayı keşfedenlerin ne hissettiğini düşündürebilir.

Berlengas Takımadaları

Berlengas Takımadaları’nda Peniche kıyısından bakınca görülemeyen bir vahşi güzellik saklı. Bu koruma altındaki doğa rezervi, en büyüğü Berlenga Grande olan küçük adalardan meydana geliyor. Burada 17. yüzyıldan kalma, kayaların içine gizlenmiş gibi duran Sao Joao Baptista Kalesi hemen dikkat çekebilir. Mevsime bağlı olarak Peniche’den kalkan teknelerle ulaşılabilen bu adalarda keşfe çıkmak, şnorkelle yüzmek ya da sadece doğanın sesini dinlemek harika bir gün vadediyor.

Portinho da Arrabida

Arrabida Sıradağları’nın eteğinde gizlenmiş bir doğa harikası: Portinho da Arrabida. Beyaz kumlu plajı, turkuazın en sakin tonlarındaki suları ve arkasını yasladığı yeşil tepeleriyle insana bir kartpostalın içine düşmüş hissi verebilir. Arrabida Tabiat Parkı içinde yer alan bu koy; yüzme, şnorkelle keşif ya da sadece huzurla güneşlenmek için birebir. Lizbon ya da Setubal’dan gelenler için şehirden uzaklaşıp doğayla buluşmak isteyenlere nefes aldıran bir mola noktası.

Mira de Aire Mağaraları

Serras de Aire e Candeeiros Tabiat Parkı’nın kalbinde, yerin altına doğru gizemli bir yolculuğa çıkaran Mira de Aire Mağaraları seni bekliyor! Portekiz’in halka açık en büyük mağara sistemi olan bu etkileyici oluşumu rehberli turlar eşliğinde gezebilir; sarkıtlar, dikitler ve yer altı nehirleriyle dolu büyüleyici odalardan geçebilirsin. 1947’de keşfedilen bu doğa harikası, yerin 110 metre altına inen rengârenk ışıklarla aydınlatılmış patikalarıyla oldukça etkileyici. Mağaralara giriş ücreti turlara, ziyaret saatleri ise mevsime göre değişiklik gösterebiliyor.

Cavao Dos Conchos

Serra da Estrela dağlarında gerçek mi kurgu mu diye düşündüren bir görüntüyle karşılaşmaya hazır ol! Covao dos Conchos, bir gölün ortasında yer alıyor. Suyu dev bir girdap gibi içine çeken bu huni ağızlı savak, aslında 1955’te yapılmış bir mühendislik harikası. Hidroelektrik baraj sisteminin bir parçası olarak tasarlanmış olsa da çevrim içi videolar ve fotoğraflar sayesinde doğanın sihirli bir parçasıymış gibi ün kazandı. Bu etkileyici yeri yakından görmek istiyorsan yaklaşık 5 kilometrelik bir yürüyüş seni bekliyor.

İster Lizbon’un nostaljik sokaklarında kaybolmayı ister Azorlar’da doğayla baş başa kalmayı düşün Portekiz, sana kendi hikâyesini anlatabilecek kadar zengin ve samimi. Tarih, lezzet, deniz, dağ ve huzur: hepsi bu küçük ama çok katmanlı ülkede bir arada.

Sen de bu eşsiz keşfi kolayca planlamak istersen Portekiz turları ile rotanı çizebilir, Portekiz otelleri arasından seyahat programına uygun konaklamayı seçebilirsin.

Ziyaret saatleri ve giriş ücretleri, yazının yazıldığı/güncellendiği tarih için geçerli. Güncel bilgilere resmi web sitesi üzerinden ulaşabilirsin.

Ağustos, 2025

Önceki Yazı

Ordu'da Ne Yenir?

Sonraki Yazı

Kalkan'da Gezilecek Yerler