Koyu Mod Açık Mod
Koyu Mod Açık Mod

Bize Her Yer Trabzon!

Geçtiğimiz hafta Karadeniz’in tadına bakmak için gezgin gurmemiz İnci Özay Hatipoğlu ile yola koyulduk. “Kışın ortası, kim bilir şimdi ne kadar soğuktur, her yerde kar vardır bir yere çıkılmaz…” diye düşündüm durdum yol boyunca… Uçaktan iner inmez serin ama tertemiz Trabzon havasını soluyup, parlak kış güneşini görünce bir nebze rahatladım. Havalimanı ve şehir merkezi sahil şeridi boyunca uzandığı için burada pek fazla kar da görmedim.

trabzon
Trabzon’da sofranın vazgeçilmezi kuymak…

Kuymak Başka, Muhlama Başka!
İlk durağımız Akçaabat’taki Nihat Usta oldu. Burada bizzat Nihat Usta’nın elleriyle hazırladığı tabiri caizse damak çatlatan Akçaabat köftesinin tadına baktık. Tadına baktık demek yanlış olur çünkü ben kaç tane yediğimi saymadım.  Nihat Usta’da denediğimiz her lezzet, hafızaya yer edecek türdendi ama bence sofranın en keyifli kısmı, Trabzon’un kuymağı ile Rize’nin muhlaması arasındaki tatlı rekabetin taraflarından kuymağı denemek oldu. Birbirinden lezzetli bu iki Karadeniz yemeğinin komşu şehirler Rize ve Trabzon’da yalnızca isimleri değil, malzemeleri ve yapılışları da farklılık gösteriyor. Kuymak; bolca peynir, tereyağı ve mısır unu içerirken muhlama; tereyağı ve peynirle yapılıyor. İkisinde de farklı peynir cinsleri kullanılıyor. İkisinin ortak noktasıysa tel tel uzayan bol tereyağlı bu lezzetin şaşırtıcı biçimde midede hiç şişkinlik ya da ağırlık yapmaması…

lets-go-trabzon-12-825x600
Nihat Usta, Akçaabat’ta tam sahilde olduğu için manzarası da göz doyuruyor.

Denizin kıyısındaki Nihat Usta, manzarasıyla ve leziz köftesiyle Akçaabat’ta yemek yenecek yerlerin başında geliyor, üstelik sahil boyunca keyifli bir yürüyüşle yediklerinizin bir kısmını eritebilirsiniz. Hatta mevsim yazsa buradaki Mersin Plajı’nda Karadeniz’de yüzmenin keyfine varabilirsiniz.

lets-go-trabzon-08-825x600
Trabzon Ayasofyası’nın çan kulesi…

Tarihin Kıyısında…
Akçaabat’tan ayrılıp sahil yolundan şehir merkezine doğru giderken manzaraya karşı çay keyfi yapabileceğiniz Boztepe’yi ve Trabzon Ayasofyası’nı görüyorsunuz. Şehrin içinden geçecekseniz ismiyle dikkat çeken Tanjant Caddesi sizi şehrin istediğiniz noktasına ulaştırıyor. Atatürk Köşkü’nü görmek isterseniz şehrin içine girmeniz gerek. Sahil yolundan devam edecekseniz kıyıya yakın bir tepeye kurulu olan Trabzon Ayasofya’sını görmeden yanından geçip gitmek büyük hata olur.

lets-go-trabzon-06-825x600
Trabzon Ayasofyası’nın ünlü tavan freskleri…

Şu sıralar cami olarak ibadete açılan Trabzon Ayasofyası, Bizans’ın son hükümdarlarının mensubu olduğu Komnenos Hanedanı tarafından 1200’lü yıllarda yaptırılmış. Yapı, Bizans mimarisinin en önemli eserlerinden, ayrıca Selçuklu taş sanatından da izler taşıyor. Giriş kısmında İncil’den ve Tevrat’tan sahnelerin tasvir edildiği rengarenk ikonaların yanı sıra güney cephede yer alan Adem ve Havva’nın yaradılışını ve dünyaya indirilişlerini tasvir eden kabartmalar görülmeye değer. Denize bakan dış duvarlara kazınan gemi resimlerinin ve yazılarınsa sırrı henüz çözülmemiş.

lets-go-trabzon-07-825x600
Kabartmalara dikkatle bakıldığında Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaradılışlarının tasvir edildiği görülüyor.

Trabzon, yalnızca Bizans İmparatorluğu için önemli bir nokta değil, Osmanlı döneminde Lazistan sancağının merkezi olarak önemli bir kültür merkeziymiş. Fatih Sultan Mehmet’in Osmanlı topraklarına kattığı Trabzon, Yavuz Sultan Selim’in sancağa çıktığı yer, Kanuni Sultan Süleyman ise burada dünyaya gelmiş.

lets-go-trabzon-10-825x600
Gümüş kazaziye işleri…

Ayasofya’dan çıkar çıkmaz tam karşınızda kalan Saray Gümüş’e de bir uğrayın derim ben. Trabzon işi gümüş işleme hasır ve kazaziyelere bir göz atabilirsiniz. Hasır setler altın ve gümüş olarak satılıyor. Daha ince işçilikli takıları seviyorsanız gümüş kazaziye işleri de oldukça zarif. Özellikle kolyeli küpeli takımlar çok şıktı. Fiyatları biraz yüksekçe ama hem kalıcı hem özel bir hediye alternatifi olabilir.

lets-go-trabzon-13-825x600
Uzaktan Sümela Manastırı…

Karlar Altında Bir Düş: Sümela Manastırı
Yeniden yola koyulduğumuzda istikamet tüm dünyanın gözbebeği Sümela Manastırı’ydı. Sahilden iç kısma doğru yükselti arttıkça soğuk hava ve kar etkisini göstermeye başladı ama yollar açıktı. Maçka’dan yaklaşık 1 saat kadar uzaklıkta olan Sümela’ya vardığımızda bizi diz boyu kar karşıladı. İnsan hayatında kaç kere böyle bir deneyim yaşar ki, diyerek bir cesaret tepeye doğru yolculuğumuza başladık. Tekerleklerinde zincir olan küçük minibüslerle belirli bir noktaya kadar çıktık, sonra irili ufaklı yokuşlar ve merdivenlerden oluşan uzunca bir parkuru yürüyerek geçtik. Eğer kış zamanı ya da kar varken Sümela’ya tırmanacaksanız ayaklarınızda mutlaka kar botu olsun, aksi halde yol tehlikeli bir hale geliyor. Hava elbette soğuk ama tertemiz dağ havası, insanı sersemletmenin ya da yormanın aksine dinçleştiriyor.

lets-go-trabzon-04-825x600
Sümela Manastırı’na çıkan yürüyüş yolu…

Tırmanış biraz zorlu geçse de Sümela Manastırı, daha uzaktan görüntüsüyle bile bu çabaya değeceğini gösterdi. Manastır, girişteki su kemerlerinden itibaren, bütün yapıları ve freskleriyle insanın zihnine kazıyor kendini…

lets-go-trabzon-02-825x600
Sümela Manastırı’nda İncil’den sahnelerin betimlendiği freskler…

Kapadokya’dakiler gibi bir kaya kilisesi olarak hayata başlasa da sonra bin yıl içinde dev bir manastıra dönüşmüş. Hz. Meryem’i yaşarken gördüğünü iddia eden bir ressamın ahşap üzerine yaptığı Meryem Ana ikonası uzun yıllar burada saklanmış, bu yüzden buraya Meryem Ana Manastırı da deniyor. Hatta kadınların ve çocukların koruyucusu olan Meryem Ana’yı eskiden en çok bebek sahibi olmak isteyen kadınlar ziyaret edermiş. Hıristiyanlık inancına dair birçok sahnenin yer aldığı duvarların bir kısmı zarar görmüş. Ama kilisenin iç kısmındaki bir freskte Hz. İsa’nın oturduğu taht altınla işlenmiş. Güneşin vurduğu anlarda görülmesini gerektiğini söyledi rehberimiz Cem Bey ama maalesef ben o ana şahit olamadım.

lets-go-trabzon-03-825x600Manastır’dan aşağı iniş, tırmanıştan daha kolay oldu. Özellikle yukarıdayken insan, şimdi burayı bırakıp kim şehre dönmek ister ki, diye düşünüyor. Trabzon’dan ayrılıp Rize’ye doğru yola koyulduğumuzda güneş batmak üzereydi. Yol boyunca dinlediğimiz Türkçe, Lazca, Rumca, Hemşince türküler, insanın Karadeniz’de doğayla ve kendiyle uzlaşmasının öyküsüydü…

Büyüleyici manzaralar, enfes lezzetler, tarihe ışık tutan mimari eserler ve çok daha fazlası Trabzon’da sizi bekliyor. Bu deneyimi yaşamak için hemen ETS’nin web sitesini ziyaret edin ve Trabzon uçak biletinizi alın.

 Tuğçe Sızan
 Ocak 2015

Önceki Yazı

İzmir'den Ne Alınır?

Sonraki Yazı

Mavinin En Güzel Tonlarını Buluşturan Kaş'ta Denemeniz Gereken 5 Aktivite