Günümüzde ışınlanma hala keşfedilemediği için ara sıra teknolojiye hayıflanıyor olabiliriz ama aslında ışınlanma yazının bulunduğu ilk andan beri hayatımızda. Çoğu zaman okuduğumuz kitaptaki tek bir satırla derdimizden, tasamızdan, sorunlarımızdan, can sıkıntımızdan ya da bulunduğumuz yerden uzaklaşırız.
Kendimizi karakterlerin yerine koyup, oturduğumuz yerden ülke ülke gezebilme şansına eriştiğimiz kitapların yanı sıra gezdiğimiz yerleri anlatan romanları okuyup bize tekrar o havayı yaşatmasından da büyük keyif alırız.
Her kitap, insana yeni bir şeyler katar. Bazen de hayatımızı sorgulamamızı ve hatta değiştirmemizi sağlar. Kimbilir belki bir gün, içinde bulunduğumuz an ile yapmak istediklerimizi karşılaştırıp, hayatımıza yeni bir yön çizebilme fırsatı sunan bir kitap sayesinde, içimizdeki gezgini selamlayarak yollara koyuluruz.
Kitapta geçen bir şarkının merak edilip hemen dinlenmesi veya cümleler arasında adı geçen kitabın en kısa zamanda satın alınmak üzere bir kenara not edilmesi gibi… İçinizdeki kaşif hala yaşıyorsa ve biraz da eğlenmeye ihtiyacı varsa sizi yapmak istediğiniz yolculuktan alıkoyacak hiçbir güç olamaz.
Ben zaten sık sık seyahat ederim, yol boyu kitap okumayı da çok severim diyenlerdenseniz, gideceğiniz yeri anlatan bir roman okumak müthiş keyif verici olacaktır. Mesela Fransa’ya giderken korku edebiyatı ustalarından Glenn Meade’in Şeytanın Müridi kitabını okuyup, Paris’te 18 yy’dan beri var olan yeraltı mezarlıklarındaki (katakomb) koşuşturmalara eşlik ederken ürkütücü ve merak uyandıran bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Bu yazımda sizi uzak diyarlara, bulunduğunuz yerden apayrı dünyalara götüren, okuduklarınızın yaşandığı mekanları, sokakları görme isteği uyandıran, son sayfayı kapattığınızda çantanızı toplayıp yollara düşmek isteyeceğiniz romanlardan bahsedeceğim.
Şimdiden iyi uçuşlar dilerim…
Simyacı – Paulo Coelho
‘’Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öğretir.’’
Simyacı, roman kahramanı Santiago’nun, rüyasında gördüğü hazineyi bulmak için İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerine kadar pek çok yeri dolaşması ve bu süreçte gözlemlediği olaylar veya sorulan sorular üzerine düşündürücü ve öğretici satırların bulunduğu hem çok akıcı bir roman hem de felsefi bir kişisel gelişim kitabı.
Etkileyici tasvirlerle anlatılan mekanlar sayesinde kendinizi Santiago’nun yerinde hissedecek ve hazineyi bulana kadar geçtiği tüm yollardan siz de geçeceksiniz.

Düğümlere Üfleyen Kadınlar – Ece Temelkuran
‘‘Bırakmak gerek, geride olan her şeyi orada bırakmak gerek… Hayat, şimdi, burada.’’
Mısırlı Maryam, Tunuslu Amira ve Madam Lilla’nın Orta Doğu’daki yolculuğunu anlatan Düğümlere Üfleyen Kadınlar kitabında, bir kadının canını fazlasıyla yakmış bir adamdan intikam almak üzere çölleri aşmayı göze almış cesur ve zeki kadınların hikayeleri anlatılıyor.
Beyrut, Lübnan, İskenderiye, Tunus, Mısır, Libya… Birbirinden ilginç hikayeleri olan kadınların Orta Doğu’daki yolculuklarına ortak olacaksınız.
Yolda – Jack Kerouac
‘’Yolda bir arayış vardı, arayıp da bulamayış.
Yolda sorular vardı, çoğu cevapsız.
Ve yolda çoğu zaman masmavi bir gökyüzü.
Zümrüt yeşili çayırlar,
Ve sonsuz bir kızıllık vardı.’’
Beat edebiyatının en önemli eserlerinden olan Yolda, Kerouac’ın baştan sona kat ettiği Amerika’da yaşadıklarını anlattığı, büyük ölçüde otobiyografik bir kitap.
1947’den beri çıktığı uzun yolculuklar sırasında tuttuğu ufak notları, roman bütünlüğüne getirip yayınlaması 1957’de gerçekleşiyor.
Kitabın büyük kısmının gerçek hayattan alındığını bildiğimizden mi yoksa anlatımın canlılığından ve samimiyetinden mi bilmem ama ilk sayfasından son sayfasına kadar kendinizi, farklı sosyal statüleri olan bir avuç arkadaşın arasında, maceranın tam ortasında, yani ‘yolda’ buluyorsunuz.
Tüm yolcuların çantasında bulunması gereken kitap: Yolda.

Kinyas ve Kayra – Hakan Günday
‘’Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.’’
2014 yılı Türk-Fransız Edebiyat Ödülü sahibi Hakan Günday’ın ilk romanı olan Kinyas ve Kayra, birbirine kardeş kadar yakın iki arkadaşın hayata bakış açılarını, geniş bir coğrafyada geçen yolculuklarında yaşadıkları maceraları ve hayatı sorgularken gerçekleştirdikleri ilginç fikirlerle dolu diyaloglarını anlatıyor.
Çok gerçek ve hatta can yakıcı tespitleri olan Hakan Günday, kurduğu her cümlenin üstünde sanki saatlerce düşünmüş gibi kitabın etkileyici ve sarsıcı temposunu hiç düşürmüyor.
Afrika’da başlayıp Amerika, Meksika ve Türkiye’de devam eden yolculukları esnasında 3. kişi olarak olaylara dahil olduğunuzu hissedecek ve yaşadıkları pek çok ilginç olaya şahit olacaksınız.
Seyahat Sanatı – Alain de Botton
‘’Yolculuklar, düşüncelere gebedir. Hareket eden bir uçak, gemi ya da tren kadar bizi kendimizle konuşmaya sevk eden pek az yer vardır. Önümüzdeki manzarayla aklımızda gelip giden düşünceler arasında garip bir bağlantı vardır. Geniş düşünceler geniş manzaralara, yeni düşünceler yeni mekanlara ihtiyaç duyar.’’
Seyahat etmeyi bir gereklilik ya da hayatın belli dönemlerinde gerçekleştirilen bir rutin olarak değil ruha iyi gelen ve onu iyileştiren bir aktivite olarak gören Alain de Botton’un bu kitabını okurken, neden seyahat ettiğinizi, seyahat ederken ne tür yerleri tercih ettiğinizi, beklentilerinizi ve seyahatinizi nasıl değerlendirdiğinizi kendinize sorup cevaplama, kısacası daha önce aklınıza dahi gelmeyen bazı sorulara yönelerek seyahat farkındalığınızı artırma fırsatı bulacaksınız.
Kitabın akıcılığını sağlayan birçok nedenden biri de her bölümde ünlü bir yazar, filozof, ressam veya şairin bize eşlik ediyor olması.
Seyahat etmeyi seven herkesin okuması gereken bir kitap.

Koltuk – Benjamin Parzybok
Alıştığımız seyahat romanlarından çok farklı bir kitaba hazır olun! Üç ev arkadaşı evlerini su basınca her şeylerini atıyorlar. Büyük turuncu koltukları hariç… Ne yaparlarsa yapsınlar koltuğu hiçbir yere bırakamıyorlar.
Bu sihirli koltuğun gitmek istediği bir yer var ve oraya varana kadar bu 3 genci bırakmaya niyeti yok. Gençler, Portland’de başlayan ve okyanuslar aşıp dağların geçildiği bu heyecan dolu yolculukta, koltuğun da onlarla birlikte geldiğinin farkına çok geç varıyorlar. Peki sırtlarında taşıdıkları bu koltuk nereye gitmek istiyor?
Şu aralar yolculuğa çıkmak istiyorsanız ve nereye gideceğinize karar veremiyorsanız bu kitap tam size göre.
Pedalımda Beş Ülke – İnci Sarıhan/Soner Sarıhan
Pedalımda Beş Ülke, bisikletle yapılan uzun bir yolculuğu anlatıyor. Denizli-Muğla ve Antalya ile başlayan yolculuğun, bambaşka ülkelere uzandığı ve her ülkenin farklı dokusunun, renginin, inancının, lezzetinin anlatıldığı bir gezi kitabı bu.
2005’te Batı Akdeniz (Türkiye) turunun ardından, 2006’da Karadeniz turu, 2007’de İran, Pakistan, Hindistan, 2008’de Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa’ya doğru çevriliyor pedallar. Kitapta sadece yazı değil, çiftin çektiği fotoğraflar da yer alıyor.

İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit
‘’Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul… Sisler içindeydi deniz… Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görülen, Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. ‘’
Byzantion’dan İstanbul’a, eski çağlardan günümüze İstanbul’un tarihini hem akılda kalıcı hem de oldukça akıcı bir şekilde anlatan Ahmet Ümit’in en sevdiğim romanı İstanbul Hatırası’nı İstanbul’a aşık olan herkes okumalı.
Hemen hemen şehrin her köşesinden bahseden yazar, müthiş bir şekilde kurguladığı polisiye hikayesinde, heyecanı dorukta tutmayı ilk cümleden son cümleye dek usta bir şekilde başarıyor.
İstanbul’u tanımak isteyenlere özellikle tavsiye ederim.
Minik Gezgin, Yolda Büyümek – İnci Sarıhan & Soner Sarıhan
Çiftin ikinci kitabı olan Minik Gezgin, Yolda Büyümek kitabı ise henüz 2 yaşında bile olmayan oğulları ile birlikte 2011 yılında Almanya, Fransa, İsviçre, Avusturya, Slovakya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’ne yaptıkları turda geçirdikleri 54 gün ve katettikleri 3486 km’yi anlatıyor.
22 aylık oğullarının ağzından yazılan kitapta, ara sıra sözü kendileri alıp, çocuklu ailelere ufak sırlar veriyorlar.
Bisiklet sürmeyi ve dolayısıyla seyahat etmeyi seviyorsanız bu kitap size ilham kaynağı olabilir. Haydi pedalları çevirmeye başlayın!

Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi – George Perec
Fransız sosyolog ve yazar George Perec’i çoğumuz, Kayboluş isimli kitabından tanıyoruz. Fransızcada en çok kullanılan harf olan ‘e’ harfini hiç kullanmadan yazdığı 321 sayfalık bir kitap Kayboluş.
Yazarın bir diğer kitabı ise, okurken alışılagelmiş duygu ve düşüncelerinizden sıyrılacağınız, Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi. Paris’in çeşmesi ve kilisesi ile ünlü Saint-Sulpice Meydanı’nda geçirdiği 3 gününü anlattığı 65 sayfalık bu kitap; hiçbir şey olmadığını düşündüğünüz anlarda yakalanan detaylara, sıradan diye nitelendirilen hayatın sıra dışı yanlarına ve hayatın bambaşka şekillerde okunabileceğine değiniyor.
Yazar, belli saatlerde gittiği kafelerde gözlemlediklerini not alırken, zaman zaman gözünün önünde gerçekleşen şeyleri fark etmediğini de itiraf ediyor. Birinin elindeki poşette yazan yazıya odaklanıp, poşetin sahibini görmemesi gibi…
Perec’in kendi kendine konuştuğu bölümlerin fazlasıyla ilgi çekici olduğunu da eklemeliyim. Yoldan geçen tur otobüsündeki insanların hangi ülkeden geldiklerini tahmin etmeye çalıştığı veya aynı gün içinde birkaç kere karşılaştığı insanlara hatta güvercin sürülerine kadar detaylı ve kusursuz bir anlatımla sürdürdüğü kitabında, ünlü Saint-Sulpice Meydanı’ndan aldığı notlar sayesinde, o bölgede yaşıyormuşsunuz hissine kapılacaksınız.